Öcalan’ın Kaçırılması: Nedenleri ve Sonuçları*

Öcalan’ın Kaçırılması: Nedenleri ve Sonuçları*

MansurHikmet

(Mansur Hikmet’le** Söyleşi)

 

Türkçe çeviriye not: Bu söyleşi Nisan 1999’da, Abdullah Öcalan’ın ABD ve Türkiye istihbarat servislerinin işbirliğiyle kaçırılmasının hemen ardından gerçekleşti. Aradan yirmi yıl geçmesine karşın,bu söyleşide dile getirilen görüşler,  gerek “barış süreci”ni gerek  günümüzde Türkiye Kürdistanı’nda Türkiye devletinin gerçekleştirdiği saldırıları, katliamı  ve ablukayı ilkeli siyasal bir temelde  anlamanın, çözümlemenin ve buna karşı köktenci bir siyaset geliştirmenin yollarının ne olabileceğinin anahtarını sunmaktadır.

 

Siyaveş Modaressi: Vaktinizi bize ayırdığınız için teşekkür ederiz. Şöyle bir soruyla başlayacağım. Size göre Türkiye Kürdistan İşçi Partisi lideri Abdullah Öcalan’ın tutuklanması, daha doğrusu kaçırılması niçin Kürt halkının ve Avrupa’lı devletlerin böylesine geniş çaplı ve çelişkili tepkilerine yol açtı?

 

Mansur Hikmet: Kürt halkının geniş çaplı tepkisi hiç de şaşırtıcı değildi. Ancak böylesi bir ölçekte geniş çaplı bir eyleme geçmedeki hızları göz kamaştırıcıydı. Söylediğiniz gibi böyle bir eylemi tutuklama saymak kesinlikle gerekçelendirilemezdir. Bu, devlet terörizmi ve devlet tarafından insanların kaçırılıp rehin tutulmasının açık bir örneğidir; sorunun tam da bu kaba ve zorbaca öğesi Avrupa’da yaşayan Kürtlerin duygularının şiddetini de açıklıyor. Öcalan Türkiye ile yüz yüze  askeri bir operasyonda tutsak düşmüş olsaydı, kanımca, tepkinin boyutları daha dar olurdu. Öcalan’ın kaçırılması Kürt halkının haklarından yoksunluğunun canlı bir  simgesine dönüştü. Öcalan Kürt nasyonalisti bir siyasetçidir. Herkesin gözü önünde Batı devletlerinin de katıldığı bir şike ile, siyasal bir partinin önderinin kaçırılabilmesi ve onu idama mahkum etmiş düşmanına teslim edilmesi, iğrenç ve provokatiftir. Öcalan’a benzer, Öcalan’ın ideolojisine sahip, ancak ondan çok daha az taraftarı olan başka kişiler günümüzde bölgenin gerici ülkelerinin ve devletlerinin başkanları ve önde gelenleri konumundalar. Öcalan’ın suçu Kürt olmasıdır; dünyaya geldiği ülkenin ikinci sınıf ve yadsınmış yurttaşı olmasıdır. Kürtlerin bir ülkeye sahip olması da şimdilik borsada pek alıcı bulmuyor.

 

Batılı devletlerin tepkisine gelince; bunu aynı biçimde değerlendirdiğimizi düşünmüyorum. Kanımca siz göçmenlerin elini kolunu daha da fazla bağlamak için bu fırsattan yararlanmaya çalışan Almanya’yı kastediyorsunuz. Bana kalırsa öteki devletler bu durumdan hoşnutlar. Bu devletlerin ivedi tepkilerinin ABD’nin yanında saf tutmak olduğu açıktır. Ancak Türkiye’nin bu eyleminin Batı devletlerince etkin biçimde desteklendiğini düşünmüyorum.

 

Siyaveş Modaressi: Uluslararası ilişkilerde siyasal gerekçelerle insanları kaçırıp rehin tutmanın uzun bir geçmişi var. Her durumda insan kaçıran devletler veya devlet terörizmi belirli erekleri göz önünde bulundurmuştur. Bu belirli durumda ABD ve Avrupalı devletlerin Türkiye devletiyle siyasal işbirliklerini nasıl açıklıyorsunuz?

 

Mansur Hikmet: Türkiye NATO üyesidir. ABD ve Batı Irak üzerindeki uçuşlarını gerçekleştirmek için, Türkiye’deki üsleri kullanıyor. Türkiye, Batı devletlerinin dostu ve müttefikidir.  Ancak   Avrupa devletleri topluluğunun ille de sevilen bir üyesi değildir. Bu yüzden [Batı devletleri Türkiye’yi] hem savunuyor hem de onunla mesafelerini koruyor. Ben Avrupa devletlerinin perde arkasında bu rehin tutma olayından memnun olduklarını düşünmüyorum. Türkiye ve ABD bu devletlere emrivaki yaptı ve bunların şimdilik bu eylemi onaylamaktan başka çareleri yoktur. Ancak bu eylem, hele Öcalan idama çarptırılırsa,  Avrupa devletleriyle Türkiye’nin ilişkilerini daha kırılgan hale getirir.

 

Siyaveş Modaressi: ABD’nin Irak Kürdistan’ı ve Türkiye Kürdistan’ında Kürt sorununa ikili yaklaşımı nasıl açıklanabilir? Temelde ABD’nin Öcalan’ın kaçırılmasına yardım etmesinin ABD’nin Irak Kürdistan’ındaki planlarına etkisi nedir? Acaba yakında Irak Kürdistan’ında gerçekleşecek olan seçimler ve Irak’ın kuzeyindeki özerk Kürt devletinin resmiyet kazanması Türkiye Kürdistan’ındaki ulusal mücadelenin bastırılmasıyla çelişmiyor mu?

 

Mansur Hikmet: Onlar açısından çelişmediği ortadadır. Buradaki belirleyici öğe, ABD’nin Irak ve Türkiye devletleriyle ilişkisidir. ABD’nin kalkış noktası Kürt sorunu değildir. Irak Kürdistan’ında seçimlerin gerçekleşip bir sonuca varması bile ABD’nin Kürdistan halkının medeni haklarını koruması gerektiğinin şimdilerde bulgulamış olduğunun göstergesi değil, Irak rejimine karşı baskısını sürdürmesinin bir yansıması olacaktır.  Türkiye’nin güneyindeki bastırmayı da desteklemesi, ABD’nin Türkiye’yle stratejik dostluğunun bir yansımasıdır. Bana kalırsa Öcalan’ın kaçırılması bir başına ABD’nin Irak Kürdistan’ındaki siyasetlerinde bir değişikliğe yol açmayacaktır. Dediğim gibi, ABD’nin  kalkış noktası  Kürt sorunu veya Kürdistan haklının hakları değildir. Öcalan’ın kaçırılması ancak Irak ve Türkiye Kürdistan halkı ve Batı ülkelerindeki Kürt göçmenler içindeki siyasal gidişi etkilediği anlamda durumu değiştirebilir. Batı ve ABD’nin Kürt sorununa ilişkin siyasetlerindeki herhangi bir değişiklik ancak ve ancak Irak ve Türkiye Kürdistan’ındaki siyasal hareketlerin Batı’ya uyguladığı baskıdan kaynaklanabilir. Bana kalırsa bu baskı bu ana kadar yok denebilecek kadar az. Irak ve Türkiye Kürdistan’ında üstünlüğü elinde tutan Kürt nasyonalizmi arkaik, hadım edilmiş ve her türlü siyasal iddiadan yoksun bir harekettir. Kürt nasyonalizminin önderlerinin düşünüş biçimleri, özünde neo-koloniyaldir. Bu hareketin önderleri bir sivil toplum veya bir ülke oluşturma peşinde değil, bir toprak parçası olarak Kürdistan’ın kâhyası olma peşindeler. Kim  güçlüyse ,onun kâhyası olmaya  hazırlar. Mühür Saddam Hüseyin’in elindeyse o tarafa eğilirler, ABD’nin elindeyse bu tarafa. Kürdistan halkının tarihsel sorunu, bu toplumdaki siyasal-örgütsel gelişmenin, sivil-düşünsel gelişmesinin gerisinde kalmasıdır: Sivil, modern, anlayışlı bir inan topluluğu bölgedeki baskıcı devletlerin kuyruğu olan, özgürlük ve eşitlik için mücadelenin yeni yapılarının oluşturulmasının yolunu şiddete başvurarak tıkayan aşiretçi bir nasyonalizmin tutsağıdırlar. Çıkış yolu Kürdistan’da sosyalizmin ve işçi komünizminin gelişip büyümesidir.

 

Siyaveş Modaressi: PKK’ye indirilen bu darbeden sonra Türkiye devletinin Kürt sorununa karşı daha yumuşak bir siyaset izleyeceği fısıltıları duyulmaya başladı. Böyle bir süreç ne ölçüde kaçınılmaz sayılabilir?

 

Mansur Hikmet: Bu süreç kaçınılmaz olmadığı gibi, böyle bir sürecin maddi temellerinin var olduğu bile kuşkuludur. Türkiye’deki sorun PKK değil, Kürt sorununa neden olup yol açan Türk şovenizmidir. Türkiye devleti, özellikle Öcalan’ı, örgütünü teslim olmaya çağırmaya  itebilirse,  PKK’yi bastırırken  Kürt halkına karşı daha yumuşak bir siyaset gütmenin kendisi açısından  daha  işlevsel ve yararlı olabileceğini düşünebilir. Ancak, böylesi bir değişiklik özsel ve stratejik olmayacaktır. Kürt sorunu konusunda Türkiye devletinin, Batı’nın, özellikle de ABD’nin yaklaşımlarının değiştiği konusunda herhangi bir belirti bulunmamaktadır.

 

Siyaveş Modaressi: Son günlerde İran Kürdistan’ı kentlerinde kimi zaman sokağa çıkma yasağıyla sonuçlanan geniş çaplı kanlı protestolara tanık olduk. Gösterilerdeki talepler ve sloganlar çeşitliydi; kimi zaman Öcalan’ı destekliyordu kimi zaman doğrudan İslam Cumhuriyeti’ni hedef alıyordu. Size göre Öcalan’ın kaçırılması, bu protestoların şiddetlenmesini ne ölçüde etkiledi? Acaba Kürt halkının İstanbul, Senendec, Mahabad ve Süleymaniye’deki protestolarının eşzamanlılığı ve Irak’ın kuzeyinde özerk bir devletin oluşması, bölgede Kürt sorununa yeni bir boyut kazandırmayacak mı?

 

Mansur Hikmet: Şimdilik Irak’ın kuzeyindeki özerk devlete fazla bel bağlamayın. Böyle bir devlet oluşsa bile Batı’nın Irak’a baskı uygulaması sınırları içinde araçsal bir rolü olacaktır. Irak  Kürdistan’ındaki özerk devlet, Kürdistan’ın özerkliğinin onun bir türevi olduğu, bizzat Irak’taki egemenlik hakkının durumunun belirlenmiş olduğu bir durumda ciddiye alınabilir bir kavram olur. Bir başka deyişle, Irak’ın yazgısı belirlenmediği sürece Irak Kürdistan’ının özerkliği de geçici ve taktik bir görüngü olacaktır. Tartışma, Irak Kürdistan’ında bağımsız bir ülke oluşturma ve bu ülkenin yazgısının Batı ile Saddam Hüseyin devletinin arasındaki ilişkiden ayrılması tartışması olsaydı, o zaman tarihsel bir gelişmeyle karşı karşıya olacaktık. Ancak, böyle bir tartışmanın gündemde olmadığı ortadadır.  Tabi bu, Irak Kürdistan’ındaki özerk devlet projesine ilgisiz ve soğuk kalmak veya ona karşı gelmek gerektiği anlamına gelmez. İşçi komünizminin Irak’taki bu sürece katılması bile söz konusu olabilir. Ancak, bu görüngünün sınırlarını ve geçici özgüllüklerini tanımak ve tıpkı başkaları gibi, bunun daha önemli amaçlara varmanın bir aracı olduğunu görmek gerekir.

 

Öcalan konusundaki protestolarsa şimdilik sönümlendi. İran’da bu sorun, insanların İslami rejime karşı sokaklara çıkmasının bahanesi oldu; Öcalan sorunu bu anlamda gerçekte gölgede kaldı. Bu protesto dalgasının, Öcalan’ın kaçırılması etrafında oluştuğu ortadadır; protestoların eşzamanlılığı ve geniş çaplılığı da bundan dolayıydı. Ancak bu hareketlenmenin ardındaki daha önemli sorun tarihsel Kürt sorunu ve bu sorunun temelini oluşturan farklı ülkelerde Kürtlere karşı uygulanan baskıdır.

 

Siyaveş Modaressi: Sizce Kürt sorununa konusunda ilkesel siyaset nedir?

 

Mansur Hikmet: Kürt sorununun çok-ülkeli olması, ayrıca Kürdistan halkının dil çeşitliliği bu soruna karmaşık bir özgüllük kazandırmıştır. Bir komünist olarak benim ilkesel yanıtım bölgede işçi devrimi ve ulusal ve etnik ayrımcılık dahil her türlü ayrımcılığın sonlandırılmasıdır. Her bireyin kendi bireysel kimliği ve özgüllükleriyle bir insan olarak saygı gördüğü ölçüde özgür olduğu bir durumda insanlar, kendilerini güvenlikte hissetmek ve saygı görmek için, ulusal, dinsel, ırksal ve etnik kimlikler uydurmak zorunda kalmayacaklardır. Baskı ve ayrımcılığa karşı ilkesel yanıt komünizmdir. Ancak böyle bir yanıtın yokluğunda da günümüzden çok daha insani ve adil koşullara ulaşılabilir. Bana kalırsa  Kürt sorununun boyutları en azından Türkiye, Irak ve İran’da kendilerini Kürt sayan insanların özgür referandumlarda bu ülkelerle kalmak veya onlardan ayrılmak konusunda karar verebilecekleri boyutlardadır. Birkaç yıl önce, Irak Kürdistan’ıyla ilgili bir yazımda, Irak Kürdistan’ında bağımsız bir ülke kurmayı savundum.  Gerçek şu ki, Kürt nasyonalizmi ve nasyonalist ve zaman zaman aşiretsel örgütlerin Kürdistan halkının siyasal yaşamına egemenlikleri, ulusal baskının zorunlu ürünüdür. Bana kalırsa, Irak Kürdistan’ındaki bağımsız bir ülkede Yurtsever Cephe veya Barzani’nin Demokrat Partisi gibi örgütler, hızla izole olur ve modern siyasal partiler, özellikle de sol ve işçi parti ve örgütler sahneye çıkar. Talabani’lerin ve Barzani’lerin meydanı ellerinde tutmaları, bu ülkelerdeki gerici rejimlerin yan, ikincil ve zorunlu ürünüdür.

 

Siyaveş Modaressi: Teşekkür ederiz ve ileride yeniden söyleşmek üzere.

 

*İlk kez Nisan 1999 tarihli  Puşe  dergisinin 4.sayısında Farsça yayımlandı. Türkçe çeviri ilk kez 13 Ocak 2016’da yayımlandı.

 

**Mansur Hikmet İran Komünist-işçi Partisi’nin kurucu ve kuramcısıdır. Hikmet 4 Temmuz 2002 yılında gırtlak kanserine yenik düşerek yaşama veda etti.

 

Türkçesi: Siyaveş Azeri

Düzelti: Dilan Tuğrul

 

Leave a reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *