Burka ve Haşema: Cinsel Ayrımcılık Duvarları ve Portatif Kafesler

Burka ve Haşema: Cinsel Ayrımcılık Duvarları ve Portatif Kafesler

 

Enternasyonal’in Hamit Taqvai ve Mina Ahadi ile Söyleşisi

mina_ahadi Hamid_Taqvaee-141115

Enternasyonal: İlk soru Mina Ahadi’ye; Almanya’da burkanın yasaklanmasından söz ediliyor. Bu konuyla ilgili son haberler nedir? Burka hangi Avrupa ülkelerinde yasaklandı? Yasaklanmayla ilgili kim nerede duruyor?

 

Mina Ahadi: Almanya’da birkaç eyaletin içişleri bakanları ortak bir oturumda burkanın yasaklanmasını talep ettiler; sonunda caddelerde ve her yerde değil; bazı iş kollarında, otomobil sürerken veya kişinin kimliğinin açık olması gereken merkezlerde burkanın yasaklanması konusunda anlaştılar. Almanya’da burkanın bütünüyle yasaklanması söz konusu değildir denebilir; insanlar yarım yamalak bir yasaklamadan söz ediyorlar. İşin ilginç yanı kamuoyu yoklamaları halkın %80’ninin burkanın bütünüyle yasaklanmasından yana olduğunu gösteriyor. Öteki Avrupa ülkelerine gelirsek; Fransa bu konuda öncüydü ve 11 Nisan 2016’da burkayı yasakladı; sokağa burkayla çıkan kadınlar para cezasına çarptırılıyor. Laik bir ülke olarak Fransa 2004’te okullarda tesettürü yasaklamıştı. Ardından Belçika, Hollanda, İtalya ve başka ülkelerde de bu yasak yürürlüğe girdi. Bu tartışmanın birçok ülkede sürdüğünü, bazı eyaletler ve merkezlerde devletin kadınların yüzlerini örterek kamu alanına çıkamayacaklarını bildirdiğini eklemem gerekir. Örneğin Malezya, Somali, Mısır, Avusturalya, İsrail, İngiltere, Çin ve Kanada devletleri burkanın yasaklanmasını tartışan ve bazı eyaletlerde bu yasağı yürürlüğe sokan devletlerdendir.

 

Almanya ve başka birçok Avrupa ülkesinde insanlar burkanın yasaklanmasından yanalar zira sokakta kara bir kumaşla kafeslenen ve başkalarıyla ilişki kuramayan, restoranda veya kafede hiçbir şey yiyip içemeyen, varlığı neredeyse hissedilmeyen, çocukların hatta yaşlıların korkuyla veya olumsuz biçimde baktıkları bir kadını gördüklerinde, ona yapılan bu muameleyi kabul edilemez buluyorlar; asıl konu budur. Burka bir insan olarak kadının kişiliğinin yok edilmesi ve görünmezleştirilmesidir, bu yüzden de yasaklanmalıdır. Bu kaba, kara kumaşın altına sokulan kadınların %99’u onu erkeğin mülkü veya malı gibi gören insan düşmanı bir kültürün, ilişkilerin ve geleneğin zoruyla kişiliklerinin bütününü saklamak zorunda bırakılmışlardır. Bunu da eklemek gerekir: Günümüz dünyasında baskıcı, insan düşmanı İslamcı bir hareketle karşı karşıyayız; burka ve tesettür bu hareketin önemli bir simgesidir ve bu yüzden biz bu simgelere karşı daha duyarlı davranmalıyız. Burkayı savunanlar önceki durumlarda kadınların recm edilmesine ve tesettüre uymadıkları için kırbaçlanmalarına karşı gıkları çıkmayan, recmi ve tesettürü “Müslümanların” kültürü sayan, bu kadın düşmanlığı ve insan düşmanı hareketle işbirliği yapmayı azınlıkların haklarını savunma adıyla kamuoyuna yutturanlar ile aynı kişilerdir.

 

Enternasyonal: Hamit Taqvai, İran Komünist-işçi Partisi burkanın yasaklanmasını talep ediyor; Parti’nin son bildirilerinden birinde de haşemanın yasaklanmasını savunuyor. Ancak İKİP tesettürün yasaklanmasını talep etmiyor. Neden? Haşema ve burkanın tesettürden farkı ne?

 

Hamit Taqvai: Öncelikle bu sözüm ona giysilerin ortak yönlerini konuşalım. Hem tesettür, hem de burka ve haşema cinsiyetçi, gerici ve kadın düşmanı bir bakışa dayanır. İslami felsefe ve dünya görüşünde kadın bir cinsel meta ve erkeğin malı sayılır; bu yüzden de namahremin göremeyeceği biçimde paketlenmesi gerekir. Burkanın da aralarında olduğu çeşit çeşit İslami tesettür bir çeşit giysi değil; erkeklerin “namusunu” şer’en bu metaya sahip olmayan başka erkelerin bakışından koruyan cinsel ayrımcılık duvarı ve portatif bir kafestir. İslami tesettür boşanma hakkı olmayan, koca, baba veya erkek kayyımının izni olmadan evlenme ve yolculuk hakkı bulunmayan, birçok sportif, sanatsal ve toplumsal alanda bulunma ve faaliyet etme hakkından yoksun, tanıklıkta veya mirasta erkeğin yarısı sayılan kadının “uygun giysisidir”. Tesettür kadının tahakküm altında oluşunun ve yoksunluğunun simgesi ve tamamlayıcısıdır.

 

İslamcılar ve post-modern taraftarları genellikle İslami tesettürden giyinme özgürlüğü bağlamında, sanki kadınların kendi seçtikleri bir giysiymiş gibi konuşurlar. Ancak tesettür hiçbir kadının özgür seçimi değil; şer’i bir zorunluluk ve vecibedir. İslam’ın yönetimde olduğu İran gibi ülkelerde tesettür kanunen ve alenen zorunludur ancak batı toplumlarında bile tesettürü özgürce seçtiği sanılan kadın dini baskılar ve kadın düşmanı ahlakiyatın baskısıyla buna boyun eğmiştir. Her halükarda tesettür ya kanuni ve yasal veya dini-ahlaki bir zorunluluktur! Tesettürün zorunlu olmadığı toplumlarda kadının tesettüre boyun eğmesi veya onu seçmesi tesettürün gerici, ayrımcı ve kadın düşmanı özünü değiştirmez; nasıl ki bir kişinin köleliğe rıza göstermesi köleliğin haklılığını göstermiyorsa öyle. Tesettür, burka ve haşema kadının yoksunluğu ve cinsel köleliğine dikilen kaftandır.

 

Dolayısıyla sorun bu gibi giysilere karşı hukuksal veya yasal tavır almak değildir. Bu konuda yasalar ne derse desin her kadın özgürlüğü savunucusu ve uygarlıkla asgari tanışıklığı olan her insan bu İslami giysilere karşı gelmelidir.

 

Hukuki ve yasal açıdan bizim tavrımız üretim merkezlerinde, spor kollarında, sanatsal veya kültürel alanlarda, hastanelerde, eğitim-öğretimde ve bütün toplumsal faaliyet alanlarında kadınların hareketini ve faaliyetini engelleyen veya sınırlayan her türden giysinin yasaklanması gerektiğidir. Tesettürün aşağıda açıklayacağım belirli durumlarda ve burka ile haşemanın bütün durumlarda kadınlara böylesi engeller ve sınırlamalar dayatmaktan başka bir işlevleri yoktur.

 

Kanımca burka konusu apaçıktır. Burka kadının yüzünü bütünüyle örtüyor; onunla teşhis edilebilir, başkalarından ayırılabilir bir kişi olarak toplumsal ilişki kurmayı ve tanınmasını engeller, bu anlamda kadının insani ve toplumsal kimliğini bizzat yüzünde, görünüşünde ve çehresinde yadsır. Burka takan kadınlar toplumda birbirlerinden ayırt edilebilen, belirli kişiler olarak tanınamazlar; bu kadının bireyselliğinin ve kadınla her türden toplumsal ve insani ilişki kurma olanağının yadsınmasının en aşırı, en açık, en iğrenç ve en aşağılayıcı biçimidir. Portre ve yüz fotoğrafı, sürücü belgesi, pasaport veya genel olarak her türden kimlik belgesi burka takan kadın için anlamsızdır. Bu da pratikte kadının bireyselliğinin ve toplumsal varlığının yadsınmasından ve kadınların toplumsal ilişki kurmasının engellenmesinden başka bir anlama gelmez. Bu nedenlerden dolayı, toplum üyelerinin en temel medeni ve yurttaşlık haklarına dayanarak burka yasaklanmalıdır.

 

Çarşaf, başörtüsü veya buna benzer tesettürün diğer türlerine gelince; biz bunun yetişkinler için yasaklanmasından yana değiliz ancak tesettür belirli bir alanda kadının toplumsal faaliyetini ve kendini ifade etmesini engelliyorsa yasaklanmalıdır. Özellikle çarşaf kadınların üretim, sportif ve sanatsal toplumsal faaliyetlerini engelleyici veya sınırlayıcıdır, bu yüzden de bütün bu alanlarda ve faaliyet merkezlerinde yasaklanmalıdır.

 

Haşema İslami tesettürün yeni bir türü ve İslamcıların kadınların havuzda, denizde, yüzmede ve su sporları alanlarındaki haklarına el uzatmalarıdır. Bu saldırı karşısında durmak gerekir. Hukuksal açıdan haşemanın yasaklanması talep edilmeli çünkü haşemanın yüzmede, denizde, havuzda ve su sporlarında kadınları sınırlamaktan başka bir işlevi yok. Haşemayla kolaylıkla yüzülemez, güneşlenilemez, yüzme yarışmalarına veya su sporlarına katılınamaz. Sportif ve bedensel faaliyeti, hatta eğlenmeyi, su ve güneşin keyfini çıkarmayı sınırlamak ve engellemek haşemanın özünde saklıdır. Sağlık açısından da haşema sağlık gerekçesiyle mayo dışında suya girmeyi yasaklayan halk havuzlarının giysi koduyla bağdaşmıyor. Bütün bunlar haşemanın yasaklanmasının hukuki temelleridir.

 

Biz burka ve haşemanın her yerde, çalışma, spor, sanat veya öteki toplumsal faaliyet alanlarında kadınların etkinliğini sınırlayıcı veya engelleyici işlev gördüğü yerlerde de tesettürün hukuki olarak yasaklanmasını istiyoruz. Çocukların tesettürü kesinlikle ve her koşulda yasaklanmalıdır. Bu yasaklamaların ortak temeli ve hukuk felsefesi cinsiyetçilik, cinsel ayrımcılık ve toplumun yarısının haklarından yoksunluğuna karşı durmak ve kadınlar ve erkeklerin tam eşitliğini güvenceye almaktır.

 

Enternasyonal: Mina Ahadi, Almanya Anayasa Mahkemesi veya Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin bu konudaki görüşleri nedir? Haşemanın yasaklanmasıyla ilgili son gelişmeler nelerdir?

 

Mina Ahadi: Bu yasaklamalara ilişkin önemli bir yön hukuki tartışmalardır. Sorunun karmaşıklığı tesettürün giysi olarak sunulması ve “herkes dilediğini giyebilmeli” denmesidir. Ne var ki tesettür giysi değildir. Soru şu: Niye bu “giysi” ebedi ve süreklidir ve bir kadın yaşadıkça bu giysiyi değiştirememektedir? Bu sözüm ona “giysinin” derin ideolojik anlamı kadının bedeninin fesat kaynağı ve erkekleri baştan çıkarma aracı olduğu ve toplumun güvenliğinin sağlanması için kadının kendini örtmesi gerektiğidir. Bir başka önemli nokta bu görüşte kadının erkeklerin kullanımı için cinsel bir meta olması, her kadının bir sahibinin bulunmasıdır. Bu bakışta ve bu dine göre kadınlar erkeklerle eşit insanlar değil; erkeklerin namusu olarak tanımlanıyorlar. Tesettür bu namusu ve bu cinsel varlığı bu kadının sahibi olan erkekler (baba, erkek kardeş ve daha sonra koca) için koruyan bir duvardır.

 

Okulda çocukların veya iş yerlerinde yetişkinlerin tesettürünün yasaklanmasına gelince; Avrupa’da iş yerlerinin dini simgelerden arındırılması, bu simgelere karşı nötr olması ilkesi mevcuttur. Seküler veya laik ülkelerde kolaylıkla bu ilkeye göndermede bulunulur –veya bulunulmalıdır—ve başörtülü kadınların bu gibi merkezlerde çalışmasına izin verilmez. Fransa’da caddelerde burkanın yasaklanması “kamu alanlarında yüz örtülemez, burka insanlar arasında ilişki kurmasını zorlaştırır ve ortak yaşam kurallarına aykırıdır” gerekçelerine dayandırıldı. AİHM İslamcıların burkaya ilişkin başvurularında “bu yasaklama ayrımcı ve özel yaşama saldırı değildir, ifade özgürlüğü ve dini gereklerin yerine getirilmesine de karşı değildir” dedi. Görünen o ki İslamcılar bu konulara gönderme yaparak dava açmışlardı.

 

Haşema ile ilgili son gelişme Fransa’da Yüksek Mahkeme’nin yasaklamaya karşı geldiği, buna karşın Fransa’daki bazı belediyelerin yasağı uygulayacaklarını söyledikleridir.

 

Enternasyonal: Almanya toplumu, Avrupa’daki entelektüeller, çok-kültürcüler ve solun bu konudaki tavrı nedir?

 

Mina Ahadi: Hemen herkesin tavır takınmasına yol açan bu önemli tartışmalara ilişkin Almanya Sol Partisi şimdiye dek gıkını bile çıkarmış değildir. Çok-kültürcüler ve solcular bunun sağın bir saldırısı, Batı kültürünün dayatılması veya bireylerin özel kararlarına saldırı olduğunu savunuyorlar. Din özgürlüğünden söz ediyorlar; kadınların burkayla rahatça dolaşabilmelerini sağlamaya çalışıyorlar. Bazıları da bu yasaklamanın kadınların aleyhine olduğunu, şu anda burkayla sokağa çıkmaya izinleri olan kadınların evde oturmalarına yol açacağını söylüyorlar. Kanımca bütün bu gerekçelendirmeler kavram karmaşasıdır. Birincisi, kadını böyle kara bir kumaşa saranın ve ona soluk alma, ilişki kurma ve yaşama hakkı tanımayan bu anlayışın iğrenç bir kadın düşmanlığı olduğunu söylemek gerekir. İkincisi, burka yasallaşır, yardım ve destek de görürse yüz binlerce kadın evlerde burka giymeye zorlanacaklardır çünkü burka olağan tesettürden daha iyidir ve erkek-egemenler bunu daha da çok beğeniyor. Üçüncüsü, bu uzayda yaşayan solcular 30 yıldan sonra siyasal İslam ve İslamcı hareket diye siyasal bir hareketle karşı karşıya olduğumuzu artık anlamaları gerekiyor. Tesettür, burka ve haşema bu hareketin simgeleridir ve hepsinin karşısında durmak gerekir.

 

Enternasyonal: Hamit Taqvai, sizce burka, haşema ve tesettür ile mücadelenin esas yolu kültürel çalışma ve eğitici faaliyet değil midir? Kanuni yasaklamalarla kadının köleliğinin bu simgeleriyle mücadele etmek olanaklı mıdır?

 

Hamit Taqvai: Temel çözüm yolunu bulmak için öncelikle sorunun kökünü bulmak gerekir. Bu sorunun kökü ne kültüreldir ne de hukuksal; sorunun temeli siyasaldır. Batı toplumlarında tesettür çeşitlerinin yaygınlaşması, tıpkı “helal” etin, ezan okumanın, cami yapımının, İslami okulların, şeriat mahkemelerinin, İslami bayramlar ve münasebetlerin, namus cinayetlerinin yaygınlaşması ve ütülenmiş mollaların, müftülerin ve Ayetullahların “Müslüman topluluğun” temsilcileri olarak tanınmaları kültürel, hatta dini bir konu değildir, Müslümanların inançlarından ve dinsel kültürlerinden kaynaklanmamaktadır. On yıllardır Müslümanlar, daha doğrusu İslam’a iliştirilen insanlar batı toplumlarında yaşıyorlar ancak yalnızca son on yılda batıda böylesi bir “İslam-çarpması” (İslamzede) olgusuyla karşılaşıyoruz. Sorunun kökü siyasal İslam hareketinin ortaya çıkması ve ileri sürülmesidir. Siyasal İslamcı hareket Batı’da ve Doğu’da kapitalizmin bunalımları ve çıkmazları nedeniyle geçen yüzyılın 70’li yıllarının son döneminde sahneye itildi, özellikle de Orta Doğu ve Kuzey Afrika bölgelerinde uluslararası siyasal gelişmeler, denklemler ve dengelerde önemli bir rol üstlendi. Bu konu İKİP’in edebiyatı ve Parti kararlarında ayrıntılı biçimde tartışılmıştır; ilgilenen okurlar bu yazılara başvurabilirler.

 

Bu belirli tartışmadaysa önemli olan nokta İslamcılığın, şeriat yasalarının, tesettür ve kadınların giysisi dâhil İslami gelenek ve kuralların tartışma konusu olmasının siyasal İslam hareketinin yansıması ve sonucu olmasıdır. Batı’da ve Doğu’daki İslami terörizm bu hareketin askeri kanadı, şeriat mahkemelerinin, camiler ve İslami okulların, tesettür, burka ve haşemanın yaygınlaşmasını ve devletlerin namus cinayetleri konusunda müsamahakâr davranması bile bu hareketin siyasal-diplomatik-kültürel kanadı olarak düşünülebilir. İslam Cumhuriyeti, IŞİD, El Kaide, El Şebab, Boko Haram ve öteki İslamcı barbarlar olmasaydı ne Batı’daki şeriat mahkemeleri, camiler ve İslami okullar olurdu, ne tesettür, burka ve haşema tartışılırdı, ne de kimse “medeniyetler diyaloğu”, “İslami kültüre” saygı ve “İslamofobi” konusunda uyarıda bulunma, “ılımlı” İslam’la flört etme vs. derdine düşerdi. Bütün bunlar siyasal İslam’ın yan ürünleri ve sonuçlarıdır.

 

Batı’da İslamcılığın büyümesinin siyasal özünü tanımak yalnızca eğitimle, bilinçlendirmeyle, kültürel çalışmayla veya hukuki-kanuni yollarla bu sorunla savaşılamayacağı anlamına gelir. Siyasal İslam’la siyasal bir olgu olarak ve bütünlüğüyle karşılaşmak gerekir. Çeşitli biçimlerdeki tesettür ve cinsel ayrımcılık gerici ve kadın düşmanı bir hareketin bayrağıdır; bu hareket kuramsal açıdan köhnemiş İslami şeriat yasaları, ahlakiyat ve dogmalara dayanır, siyasal açıdan ise kökü kapitalizmin batıda ve doğudaki bütünsel bunalımındadır. İşin temeli bu harekete karşı siyasal mücadeledir.

 

Siyasal İslam hareketini ve İslamcılığı İslam-çarpması ülkelerdeki burjuvazinin uluslararası siyaset ve ekonomideki pay almasının bayrağı olarak eleştirmeye girişmek ve bu hareketin Batı burjuvazisinin stratejisindeki istenirliği, işlevselliği ve araçsal rolünü deşifre etmek gerekir. İslami terörizmi yalnızca intihar saldırısında bulunduğu Batı’da değil; İslam-çarpması ülkelerde günlük bazda özellikle kadınlara karşı uyguladığı terör, vahşet ve cinayet işlediği yerde eleştirmek ve deşifre etmek ve ona saldırmak gerekir. Ilımlı, aşırı, Batı müttefiki veya karşıtı İslam’ın özünde farklı olmadığını, bütünüyle uygarlık, insanlık, özellikle kadınlar için özgür ve eşit bir yaşamın karşısında duran ultra gerici ve insanlık düşmanı bir hareketin öğeleri olduğu gerçeğini dünya kamuoyuna göstermek gerekir. Batı ülkelerini, hüküm sürdükleri ülkelerde cinayetin simgesi ve temsili olduğu İslam Cumhuriyeti gibi İslamcı devletlerle siyasal ve diplomatik ilişkilerini kesmeleri için baskı altında tutmak gerekir. Batılı devletlerin “ılımlı” İslam’a müsamahakâr yaklaşımlarını, İslam-çarpması ülkelerden kaçmış göçmenlere mollalar ve müftüler arasından önder türetmelerini, Avrupa ülkelerinde şeriat yasaları ve namus cinayetleri gibi facialara karşı görmezden gelen tutumlarını deşifre edip eleştirmek ve bunlara karşı kesin biçimde mücadele etmek gerekir. Batı ülkelerinde ırkçılığa karşı durup yabancı düşmanlığı ve göçmen karşıtlığının İslamcılığın öteki yüzü olduğunu ve yalnızca siyasal İslam ve İslamcı terörizmin güçlenmesine yaradığını göstermek gerekir.

 

Burka ve tesettürle düşünsel-kültürel veya hukuki-kanuni karşılaşma gerçek anlam ve konumuna böylesi siyasal bir mücadele çerçevesi ve temelinde kavuşabilir. Ateizm ve sekülerizmi savunmak, İslam’ın ve bütün öteki dinlerin gerici özü ve karakteri konusunda bilinçlendirici faaliyet, öte yandan ortak, evrensel insani değerleri savunmak ve Batı’da İslami gericiliğin katalizörü ve gerekçelendirilmesi rolünü oynayan post-modernist ve kültür görececisi görüşleri eleştirmek İslamcılık olgusuna karşı bütünsel mücadelenin farklı parçalarıdır.

 

Bir noktayı daha eklemem gerekir: Yasal ve kanuni yasaklamaları bilinçlendirme ve aydınlatma sonrasına ertelememeli. Dini kural ve geleneklerle hukuksal olarak karşı karşıya gelmenin temeli ateizm ve din karşıtlığı değil; dinin insan ve yurttaş haklarıyla çelişki ve karşıtlık içinde olmasıdır. Burka kadının bireyselliği ve kimliğiyle, onun toplumun diğer yarısıyla toplumsal ilişki kurabilmesinin en ilkel koşullarıyla karşıtlık içindedir; sünnet çocuk bedenine saldırıdır; haşema kadınların su ve güneşten yararlanması, su sporlarına katılması ve halk havuzlarının sağlık ilkeleriyle çelişiyor; birçok şer’i kural ve düzenleme de böyledir. Hayvanların şer’i kesilmesi bile onlara can çekiştirmektir, hayvan haklarına aykırıdır ve ortadan kaldırılmalıdır. Bu nedenlerden dolayı bütün bu dini ve gerici kurallar yasaklanıp suç olarak tanımlanmalıdır. Kanuni yasaklamalarla bu gerici ve köhnemiş gelenek ve düzenlemelere yol açan dini inançları yok etmek olanaklı olmasa da bireyi ve toplumu bu gerici ve köhne kuralların saldırılarından korumak olanaklıdır. Dini kuramsal ve ideolojik açıdan eleştirmek bizim sürekli görevlerimizdendir ancak siyasal İslam hareketini geri püskürtüp yenilgiye uğratmak, devlet, yasalar ve toplumsal ilişkileri dinden arındırmak görevlerini dinin defterini kuramsal açıdan dürmeye düğümlememek gerekir. Nasıl ki siyasal İslam’ın Batı’da ve Doğu’daki bütün sonuçlarıyla ortaya çıkışı kişilerin inançlarından kaynaklanmıyorsa onu yenilgiye uğratmak da kişilerin dini görüş ve inançlarından vaz geçmelerinden sonraya ertelenemez.

 

Enternasyonal: Bu yasaklamaların İslam-çarpması ülkelerdeki kadınların yaşamını nasıl etkiler?

 

Mina Ahadi: Doğal olarak bu tartışmalar bütün dünyaya yayılıyor. Devir sosyal medya devridir; en uzak köyden Avrupa ve Orta Doğu ülkelerine kadar insanlar bu tartışmaları yakından izliyor. Pakistan veya İran’da tesettür ve erkek-egemenliğe karşı mücadele eden genç bir kadın için Avrupalı entelektüelin bu konuda ne söylediği, toplumun buna nasıl tepki gösterdiğini öğrenmek önemlidir. Facebook’ta İslam-çarpması ülkelerde yaşayan insanların yazdığı yorumların çoğu epey ilericidir ve açıkça bu yasaklamaları destekliyor.

 

Nasıl ki Hameneyi haşema ve tesettürün Avrupa’da yasaklanmasına tepki gösterip bu yasaklamayı kınıyorsa halk, kadınlar ve gençler bu yasaklamaları destekliyor ve saflaşmaları uluslararası hale getiriyor. Bir yanda ilerici, modern ve özgürlükçü insanlar, diğer tarafta İslami yönetimler, IŞİD, gericiler ve çok-kültürcüler duruyor.

 

Avrupa, Kanada ve ABD’de yaşayan İranlılara bu tartışmalara etkin biçimde katılmalarını ve bu mücadeleyi ciddiye almalarını salık veririm. Bu hem İslami harekete hem de İran’daki İslami rejime karşı mücadelenin bir parçasıdır.

 

Enternasyonal: Size göre Batı toplumlarında İslamcılıkla işbirliği yapmak ve flört etmekle mücadelenin yolu nedir? Batı’da siyasal İslam’ın nüfuzu ve İslamcılığı kollayan düşünsel ve siyasal eğilimlere karşı nasıl durulmalı?

 

Hamit Taqvai: Batıdaki birçok liberal veya sözüm ona solcuların İslamcılığa karşı müsamahakâr ve destekleyici yaklaşımlarının temelinde çok-kültürcülük yatmaktadır, bu bakışın da kökü gerici post-modernist kuramlardadır. Bu bakışın bir başka öğesi uygarlık ve sivil toplumun temel ilkelerinden vazgeçmesi ve toplumları dinsel-ulusal-etnik alt gruplara bölmesidir. Post-modern düşünüşte sivil toplum ve yurttaşlık hakları sözcüğün tam anlamıyla yadsınıyor ve yerine etnik gruplar, kabileler ve mezheplerden oluşan mozaik toplumlar ve kabile reisleri ile dini önderlerden oluşan devletler konuluyor. Post-modernizmin gerçek özü ve içeriği Ortaçağ toplumlarına ve bir anlamda modern öncesi döneme dönüşü temsil ediyor.

 

Batıdaki entelektüeller arasında medeniyetler arası diyalog ve tolerans, ötekilerin kültürüne saygı göstermek, camileri, İslami okulları, tesettürü ve her türden gerici kadın düşmanı İslami gelenek ve kuralları “Müslüman halkın kültürü” diye savunmakla ilgili yaygın söylem kuramsal olarak ortak insan kimliği ve evrensel insani değerlerin bu yadsınmasına dayanır. Bu yüzden Batıda İslamcı terörizm ve İslamcıların nüfuzuna karşı mücadele post-modernizme karşı mücadeleden ayrı düşünülemez.

 

Biz komünistlerin ve toplumları Ortaçağ toplumlarının uçurumuna yuvarlatmaya karşı olan bütün seküler ve özgürlükçü bireylerin, güçlerin ve partilerin temel görevi siyasal İslam’a karşı duracak ve ortak, evrensel insani değerleri savunacak toplumsal bir hareket örgütleyip seferber etmektir. Bu hareket İslamcılığın siyasal eleştirisine, siyasal İslam’ın sınıfsal ve insan karşıtı özünün deşifre edilmesine, siyasal İslam hareketinin dönemimizin kapitalist sistemi için zorunlu, istenilir ve işlevsel olduğu konusunda bilinçlendirmeye dayanır; sekülerizm, ateizm, ırkçılık ve post-modernizm ile karşıtlık bu hareketin temellerini oluşturur. Orta Doğu bölgesinde İslamcı devlet ve güçlerin İslam-çarpması ülkelerin insanlarına karşı işledikleri cinayetleri kınamak ve bunlara itiraz etmek, İslamcıların Batı’da nüfuzuna ve Avrupa ülkelerinde yaşayan İslam-çarpması ülke kökenli insanların haklarına saldırılarına karşı mücadele etmek ve İslam-çarpması ülkelerin insanlarının özgürlükçü mücadelelerini desteklemek siyasal İslam’a karşı bu toplumsal hareketin öteki görevlerindendir. Partimiz uzun süreden beri bu savaşı yürütmektedir, bütün seküler, özgürlükçü ve sol aktivistleri ve güçleri bu harekete katılmaya çağırıyorum.

 

İlk kez İKİP yayın organı Enternasyonal’in 2 Eylül 2016 tarihli, 676. sayısında Farsça yayımlandı.

 

Türkçesi: Siyaveş Azeri

 

 

 

Leave a reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *