Irak Kürdistan’ının Bağımsızlık İsteği Savunulmalıdır Tartışmanın İlk Taslağı*

 

Mansur Hikmet

Üçüncü Güç, Birinci Güç

Günümüzde Irak Kürdistan’ında üçüncü bir gücün ortaya çıkmasının zorunluluğundan söz edilmektedir. Irak’taki iki ana nasyonalist hareket Yurtsever Birlik ve Demokrat Parti’nin siyasal iflası ve ufuksuzluğu halk için açıklığa kavuşmuştur, bu partilerin “devlet”ı ve savaşından sonra halka düşen pay yoksulluk, yoksunluk, güvencesizlik ve hukuksuzluktan başka olmamıştır. Birçok insanın gözünde, ana iki nasyonalist partinin gözünde bile, üçüncü bir güç fiilen sahnede yerini almıştır, bu da Irak Komünist-İşçi Partisi’dir.

Ne var ki üçüncü güç terimi yanıltıcı olabilir. Bu betimleme İngiltere Liberal-Demokrat Partisi veya Amerika’daki Ras-Pro hareketi için uygun olabilir. Ancak Irak Kürdistan’ında olağan çoğulcu, istikrarlı bir toplum veya parlamenter bir durum oluşmuş değil. Üçüncü güç öteki iki partinin elindeki şu veya bu parlamentodaki birkaç koltuğu ele geçirecek değil. Sorun iki partili bir sistemin çok partili bir sisteme dönüşmesiyle ilgili değil. Irak Kürdistan’ı istikrarsız ve geçiş sürecinde bir toplumdur. Bu görüntüyü bütünüyle değiştirecek önemli siyasal olaylar bu toplumu ve bu halkı beklemektedir. Siyasal güçler arasında süren mücadele bu gelecekle ilgilidir. Günümüz bulanık durumua verilen karşılık ve halkın önüne çizilen yolla ilgilidir. Her gelecekle yalnızca bir güç kazanacaktır, her zaferle yalnızca bir gelecek biçimlenecektir. Üçüncü güç ya birinci güce dönüşecektir veya Irak Kürdistan’ının yazgısının, en azından bu dönem için, burjuvalarca belirlemesine seyirci kalacaktır. Irak Komünist-İşçi Partisi için sorun böyle görünmektedir. Irak Komünist-İşçi Partisi günümüz durumundan çıkış yollarını göstermeli, başta işçi sınıfı olmak üzere halkın gücünü bu çözümün gerçekleşmesi doğrultusunda seferber etmelidir.

İki Belirleyici Güçlük

Irak Kürdistan’ının bügünkü hassas ve tehlikeli durumu en temel düzeyde iki özsel gerçeğin sonucudur. Birincisi Kürt sorununun, ulusal bir sorun olarak, yalnızca Irak’ta değil bölgenin bütününde, çözülmeden kalmasıdır; ikincisi Amerika ile Irak’ın savaşı ve ardından Irak Kürdistan’ının hukuksal-siyasal konumu ve ülkesel kimliğinin belirsizleşmesidir. Bu iki güçlük günümüzde Kürdistan’da ayrılmaz biçimde iç içe geçmiş durumda. Gerçek ve işlerliği olan bir yanıt da her iki güçlüğe aynı anda karşılık verebilmelidir. Günümüz koşullarında, bana göre, işçi komünizminin siyasal platformunun odağındaki noktalardan biri Irak Kürdistan’ının bağımsız bir ülkeye dönüşmesi isteği olmalıdır. Ulusal sorunun ve günümüz Kürdistan’ının siyasal ve yönetsel belirsizliğinin çözümünü yalnızca bu yanıt kapsamaktadır. Bu ekonomik ve toplumsal karmaşa ve yıkım bağlamında bu durumdan kurtulmak için ussal bir perspektifi Kürdistan halkına yalnızca bu yanıt sunabilir. Yalnızca bu slogan işçi komünizmine nasyonalist hareketleri halk arasında soyutlama ve birinci güç olarak toplumda ortaya çıkıp işçi, sosyalist programını bütün toplumda en güçlü programa dönüştürme olanağı vermektedir. Bu kısa yazıda ereğim bu tartışmayı ortaya atmak ve en önemli yönlerine değinmektir.

Kürt Sorunu

Kürt sorunu günümüz dünyasının çözülmemiş en önemli sorunlarından biridir. Bu sorunun bölgesel özelliği ve İran, Irak ve Türkiye’nin bu sorunun içinde olmaları birincisi Kürt sorununu öne çıkarıp müzminleştirmiş, ikincisi çözümünü bu ülkelerden birinde bile güçleştirip karmaşıklaştırmıştır. Kürt sorununun pratikteki içeriği her üç ülkede bütünüyle aynı değildir. Ulusal baskının alanı ve boyutları, Kürdistan ahalisinin bu ülkelerden herhangi birindeki hukuksal konumu, ülkenin öteki ahalisi ve merkezi devletle ilişkileri, Kürdistan’ın siyasal ve ekonomik durumu, siyasal rejimlerin çeşitleri vs. bu üç ülkenin her birinde kendi özgüllüklerine sahiptir. Bu kısa tartışmada bu üç ülkedeki Kürt sorununun önemli yönlerinin farklarıyla ilgili tartışmaya girmek olanaksız. Irak konusunda birkaç noktaya değineceğim. Irak’ta ulusal baskı ve Kürdistan halkının ast konumu kurumsal ve resimileşmiş bir durumdur. Kürt etnik kimliği Irak yasalarında yadsınmadığı gibi Irak toplumunun temellerinden biri olarak resmen tanınmaktadır. Ancak bu tanıma resmen ve açıkça Arap bir ülke ve daha geniş “Arap” dünyasının bir parçası olarak tanımlanan bir ülkede Kürt’ü ikinci sınıf bir ulus niteleme ve “Kürt” olarak doğanların bu ikinci sınıf konumlarının süreklileştirilmesi ve kaçınılmazlaştırılması anlamına gelmektedir. Kürt tanım gereği Irak’ta ikinci sınıf yurttaştır. Kürt etnik kimliğinin yadsındığı ve ülke yurttaşlarının tanım gereği Türk sayıldıkları Türkiye’nin bile tersine Irak’ta alnına “Kürt” damgası vurulmuş olanın bu etnik astlıktan kurtulmasının bireysel bir yolu dahi bulunmamaktadır. Bir “Kürt” Türkiye’de “Türk” olmak zorundadır. Irak’ta, ama, istese bile “Arap” olamaz. Etnik kimlik sınırları Irak’ta elenemiyor, görmezlikten gelinip unutulamıyor. Kürt sorunu Irak’ın Arap olması ve “Arap” kavramının etnik tanımı gereği varolan Irak çerçevesinde çözümsüzdür.

Irak rejimi Arap nasyonalisti bir rejimdir, Arap veya Kürt bu ülkenin bütün yurttaşlarına karşı oldukça baskıcı ve serttir. Özel olarak Kürdistan halkı bu baskı ve şiddeti defalarca ve en feci biçimde deneyimlemiştir. Günümüzün bütün sorunları ve güçlüklerine karşın Irak Kürdistan halkının kabuslarından biri Baas rejiminin egemenliği yeniden elde etmesidir. Ancak Irak rejiminin siyasal davranışlarının yumuşaması bile Kürdistan halkı için sorunun biçimini fazla değiştiremez. “Kürt” toplumun “ikinci sınıf”, “azınlık” bir kesimine ait olmak anlamına geldiği sürece Kürt sorunu olduğu gibi kalır. Bu Irak’ın Arap tanımlanmasının kaçınılmaz sonucudur. Böyle bir düzende Bağdat’taki merkezi devletin davranış ve huyundan bağımsız olarak Irak toplumunun büyük bir kesimi sürekli aşağılanacak, hukuksuz, güvencesiz ve darbelere açık biçimde kalacak.

Genel Yanıt, Belirli Yanıt

Kürt sorunu Irak’ta çözülmelidir. Irak Kürdistan’ının bağımsızlığının işçi komünizmi açısından ilk tercih olmadığı kesindir. Bölgenin bütününde ulusal soruna bizim ilk yanıtımız işçi devrimidir. İnsanları bir birilerinden ayıran, çeşitli ülkeler, kavimler, uluslar ve dinlere bölen ve karşı karşıya getiren sınırları ortadan kaldıracak komünist bir devrimdir. Bu devrim insanları ulusal hurafeden, ulusal kimlik boyunduruğundan kurtarır ve onları gerçek anlamıyla insan yapar. Irak Kürdistan’ının bağımsızlığı bizim ikinci yanıtımız bile değil. Etnik olmayan bir Irak, yurttaşların etnisite ve ulustan bağımsız eşit medeni haklara sahip olduğu özgür bir Irak, yurttaşların etnisitelerinin ne sorulduğu, ne kayda geçtiği, hiçbir yasa ve düzenlemede dile getirilmediği bir Irak doğal olarak Kürdistan’ın bağımsızlığına tercih edilir. Bu ereklerin ikisi de, Irak’ta ve bütün bölgede bir işçi devriminin örgütlenip gerçekleştirilmesi ve “Kürt”, “Arap” ve bu etnik terimlerle tanımlanmak istemeyenlerin eşit haklara sahip yurttaşlar olarak tanındığı özgür, seküler ve etnik olmayan siyasal bir rejimin Irak’ta kurulması, Irak Komünist-İşçi Partisi’nin açıklanmış erekleridir. Ülkesel bir parti olarak Irak Komünist-İşçi Partisi’nin Kürt sorununa ilişkin tutumu doğru biçimde iki temel dayanağa dayanmaktadır. Birincisi, Irak’ın bütününde devrim, etnik olmayan bir toplum oluşturmak ve ulusal baskının yok edilmesi; ikincisi, Irak Kürdistan halkının ayrılma hakkının resmen tanınması ve referandum ilkesinin vurgulanması. Ancak bu genel tutum ülkesel bir partinin bakış açısından yeterli ve ilkesel olsa dahi işçi komünizmi açısından Irak Kürdistan’ının içinde daha belirli bir biçime sokulmalıdır. Soru şu: Irak Kürdistan halkının Irak çerçevesinde kalıp kalmama konusundaki görüşlerini bir referandum yoluyla açıklama vakti gelmemiş midir? Yanıt olumluysa Komünist-İşçi Partisi gerek halkın bir parçası gerek işçi sınıfının çıkarlarının temsilcisi olarak hangi tercihi tavsiye etmektedir? Kanımca birinci sorunun yanıtı kesinlikle olumludur. Irak Kürdistan’ının hukuksal durumu ivedilikle belirlenmeden günümüz güçlükleri ve sorunlarından kaçınmak ve varolan çıkmazdan kurtulmak olanaksızdır. Bu belirlenme Irak Kürdistan halkının oyu ve seçimiyle gerçekleşmelidir. İkincisi, Irak Komünist-İşçi Partisi’nin tutumu ayrılma ve Irak Kürdistan’ında bağımsız bir devlet kurulması yönünde olmalıdır. Kanımca yalnızca bu tutum, gerek bölgede gerek uluslararası ölçekte, günümüzün özel durumuna uygundur. Bu da bizi bu tartışmanın ikinci güçlüğüne götürüyor: Irak Kürdistan’ının ülkesel kimliksizliği ve siyasal-yönetsel belirsizliği.

“Iraklı Kürt” Nerenin Yurttaşı?

Körfez Savaşı ardından Irak’ın kuzeyinde güvenli bölge oluşturma tasarısı ortaya atılıp Kürt nasyonalist hareketlerince desteklendiğinde dönemin İran Komünist Partisi Siyasi Büro bildirgesinde bu eylemin toplumsal ve hukusal sonuçları konusunda uyarıda bulunduk. Kürt milliyetçilerinin propagandalarının tersine Irak Kürdistan’ında güvenli bölge oluşturulmasının Kürdistan halkının kaderini belirlemesini kolaylaştırmayacağı gibi Irak Kürdistan’ını bir toplum olmaktan çıkarıp büyük bir mülteci kampına dönüştüreceğini söyledik. Böyle bir kamp toplumsal, ekonomik, kültürel yaşamı ve üretiminden yoksundur, varlığını sürüdürmesi dışarıdan gelen maddi ve malzeme yardımlarına bağlıdır. Bu olay gerçekleşti, tam da bu durum ortaya çıktı. Irak Kürdistan halkı “güvenliği” için yüksek bir bedel ödedi. Irak Kürdistan ahalisi bu uğrakta ülkesel yurttaşlıktan yoksunlar. Irak Kürdistan’ı (her türden) yasa ve devletten yoksundur. Bu kampın düzenini sağlamak üzere Batı tarafından atanan partilerin parlamento oluşturma kukla oyunlarının boşluğu çabucak açığa çıktı. Egemenlik hakkı olmaksızın parlamentonun bir anlamı olamaz. Ekonominin planlanması, üretim, sosyal hizmetleri örgütlemek, sağlık, eğitim ve öğretim, düzen, güvenlik ve yasa belirlemek devlet ve egemenlik sorunu çözülmeksizin anlamsızdır. Kürdistan’ın durumu ülkesel kimlik ve egemenlik konusunda belirlenmediği, Kürdistan bir sivil toplum değil birkaç milyonluk bekleme salonu olduğu sürece bırakın halkın yaşamının düzelmesini olağan toplumsal normların asgari düzeyde geri dönüşünden bile söz edilemez. Kültürel yozlaşma süreci bu durumda kaçınılmazdır. Kürdistan halkı kendi yazgısını belirleme hakkı elde edemediği gibi geçimini sağlama koşularını etkileme maddi olanaklarından bile yoksun kalmıştır. Bu arafın sürmesinin kesin sonucu toplumun bütün ekonomi, gönenç ve kültür boyutlarındaki her geçen gün artan yıkımıdır. Irak Kürdistan’ının hukuksal konumu açıklığa kavuşmalıdır.

Tabii bu güçlükleri iki nasyonalist Kürt partisine yüklemek basit bir iştir. Gerçi halkın karşılaştığı bir sürü güçlük ve sorunun nedeni bunlardır. Ancak halkın gerçek ve doğrudan temsilcileri dahi iş başında olsalardı Irak Kürdistan’ının hukuksal ve ülkesel konumu belirlenmeksizin ekonomi, üretim, toplumsal gönenç, yasama, yurttaşların güvenliğinin sağlanması vs.de fazla manevra olanakları olmazdı.

Bu Durum Sürdürülemez

Bu durum sürdürülemez. Bunu herkes biliyor. Kürdistan ekonomik ve siyasal üretimi ve yeniden-üretimi, tanımlanmış hukuksal üstyapısı bulunan bir sivil toplum biçimine yeniden kavuşmalıdır: İster Irak’ın bir parçası ister bağımsız bir ülke olarak. Bu gerçek bir yol ayrımıdır, Komünist-İşçi Partisi ve bütün halktan ivedi, gerçek bir yanıt beklemektedir. Ulusal-etnik iki Kürt parti halkı, gözleri ve elleri bağlı biçimde, “birinci çözüme” sürüklemekteler. Er geç, Irak’a karşı yaptırımların kaldırılmasıyla Baas rejiminin yeniden Kürdistan’a saldıracağı herkesin birleştiği bir varsayımdır. Ulusal partilerin bu perspektifi önleme gücünüden, hatta eğiliminden yoksun olduğunu kimse yadsımıyor. Bunların Irak Kürdistan halkına reçeteleri şu: Araf dönemini elden geldikçe uzatmak sonra da, kendileri için ne zaman en uygunsa, Kürdistan’ın egemenliğini Irak Baas rejimine iade etmek. Ancak koşulların tümü göz önüne alındığında ilkesel yolun ikinci durum, Irak’tan ayrılıp Kürdistan’da bağımsız ülke kurmanın grçekleşmesi için çabalamak olduğu, ortaya çıkıyor.

Bu durumların hiçbiri sorunsuz ve kolay değildir. Birinci durumun sonuçları konusunda Irak Kürdistan’ında kimsenin bir kuruntusu yok. Kürdistan halkının, gerçekten özgür bırakıldığında, Irak Baas rejiminin gölgesine dönmeyi bağımsız bir ülke kurmaya tercih etmesi gerçekten kuşkuludur. İnsanlar etkin biçimde ayrılma ve bağımsızlığa bir alternatif olarak bakmıyorlarsa bunu olanaksız veya sorunlu sanmalarındandır. Komünistlerin bir kısmı için bile ayrılma konusunda kuramsal bazı bulanıklıklar söz konusudur. Bu sorunların bazılarına kısaca değinmek gerek.

“Amerika ve Batı İstemiyor, Türkiye, İran ve Irak İzin Vermez”

Bunlar Irak Kürdistan’ının “ulusal önderleri”nin bağımsızlık sloganını ortaya atmamak için klasik açıklamalarıdır. Ulusal önderler kendi çıkarları ve yararları doğrultusunda devletlerin ve güçlerin istediği senaryoya göre hareket etmek durumunda olsalar da Kürdistan halkının böyle bir zorunluluğu söz konusu değil. İstemlerini baskıcı güçlere dayatan insanların tarihsel örnekleri az değil. Günümüzün uluslararası ortamında İran ile Türkiye’nin müdahale etmelerinin gerçek olanakları kanımca abartılıyor. Bu devletlerin çeşitli siyasal ve askeri çabaları olacağı kesindir, nitekim bu çabalar şu an da sürmekte, ancak Kürdistan halkının ilkesel bir önderlik altında bu hareketleri önleme ve etkisizleştirme yetisinde olmayacağı önceden varsayılamaz. Daha belirli bir düzlemde konuşursak, hiç bir zaman uluslararası denklemler ve dünyanın bölüşümü bu çapta sorgulanıp bu ölçüde gözden geçirilmedi. Gerçekte Kürdistan halkının isteminin Batı ve bölge devletlerine dayatılabileceği bir uğrak olacaksa o uğrak şimdidir. Kürdistan’ın çeşitli devletler tarafından tanınması, Batı’nın onayı dışında olsa bile dünyanın bazı bölümleriyle ticari, ekonomik ve ve diplomatik ilişkiler kurma olanağı bugün her zamankinden daha fazladır. İran, İslam Cumhuriyeti’ni felçe uğratıp güçsüzleştirecek, önemli siyasal gelişmeler eşiğindedir. Türkiye her istediğini yapacak durumda değil, Irak devletiyse uluslararası bir soyutlanmışlık içindedir. Varolan durumun sürdürülmesi daha sonra örgütsüz, yoksullaştırılmış ve savaş kurbanı Kürdistan halkının Irak ordusunun önüne bırakılması olan şu anki senryo halk oyuna dayanan Irak Kürdistan’ında bağımsızlığını ilan etmiş, toplumu ve ekonomiyi yeniden kurmaya girişmiş, uluslararası sahnede tanınmak, ekonomik krediler ve ticari dönüşümü çekme, komşu ülkelerin saldırısına karşı uluslararası güvenceler elde etme peşinde olan bir devletten daha trajik bir perspektif çizmektedir.

“Bağımsız Kürdistan Ulusal Partilerin Eline Geçmez Mi?”

Bu solun gerçek bir kaygısıdır. Varolan koşullarda Kürdistan’ın bağımsızlığı Talabaniler ve Barzaniler’in egemenliğini onaylamak anlamın gelmez mi? Bence durum tam tersi. Şu anki koşullar bunların yaşama ve büyüme ortamıdır. Kürt ulusal-aşiret hareketleri Baas rejimi baskısı sikkesinin öteki yüzüdür. Ulusal sorun varoldukça, baskıcı bir rejim Kürdistan halkına ulusallığı nedeniyle baskı uyguladıkça bu hareketler Kürdistan siyasal sahnesinin baş oyuncuları kalırlar. Bunlar Kürdistan toplumu, sınıfsal dokusu, ekonomik ilişkileri ve kültürel düzeyinin çok gerisindeler. Irak Kürdistan’ı, bu hareketlerin olağan koşularda siyaset sahnesinde yerleri olamayacak ölçüde kentli, endüstriyel ve kültürel açıdan ileridir. Yalnızca kudurgan ve “bizden olmayan” bir gericilik insanların bunların siyasal oyunculuklarına boyun eğmelerini sağlamıştır. Bunlar peşmergece mücadelenin Irak Kürdistan’ındaki yaşama ve siyasal metabolizmaya karşı zaferinin ürünüdürler. Bu biçim değişip kentler ana siyasal odaklara dönüştüğü ölçüde bunlar soyutlanıp marjinalleşir. Irak Kürdistan toplumundaki sınıfsal güç dengeleri şiddetle bunların aleyhinedir. İşçi sınıfı ve işçi komünizminin toplumda gerçek ve güçlü bir alternatif olmasının yanısıra Kürdistan orta sınıfının büyük kesimleri, aydınlar ve okumuş kesimler son çözümlemede eğilimlerini dile getirmek için daha modern ve daha kentli siyasal bir çerçeve istemekteler. Bu köhne partiler bağımsız bir Kürdistan’da hızla kıyıya itilirler. Varolan durumu sürdürmek veya Irak çerçevesine geri dönmenin önemli bir zararı tam da bu ulusal-aşiret partilerinin Irak Kürdistan halkının siyasal yaşamları üzerindeki egemenliklerinin sürüp berkleşmesidir.

Bağımsızlık İsteği Nasyonalistçe Değil Mi?

Bu belirli durumda, işçi sınıfı ve işçi komünizmi açısından değil. Biz bağımsızlık için bağımsızlık istiyor değiliz. Biz Irak Kürdistan’ının hukuksal konumunun belirlenmesini istiyoruz, Irak’la kalma veya ayrılma iki alternatifinden ikincisini halkın mutluluk ve gönenci, özgürlük ve sosyalizm için daha yararlı buluyoruz. Bizim sloganımız “Kürt devleti” kurulması değildir. Bizim sloganımız “Kürtler”in “kendi” devleti olmalıdır biçiminde. Biz Irak Kürdistan’ında bağımsız bir devlet kurulmasını istiyoruz. Kürdistan halkının her türden ulusal baskıdan uzak yaşayabilecekleri etnik olmayan bir devlet [istiyoruz]. Biz, Kürdistan’ın yazgısı konusunda etnisiteden bağımsız bütün Kürdistan ahalisinin oyuna başvurulmalı diyoruz. Halkı bu slogana çekmek için çabalarken etnik ve ulusal kimilk, kuruntu ve bağnazlıklarına başvurmuyoruz. Biz halk, özgürlük, eşitlik, gönenç ve insanlıktan konuşuyoruz, bu bayrak altında seferber ediyoruz. Ancak bütün bunlar duyarlı bir alana adım attığımızın bu yüzden de Kürt nasyonalizmiyle sınırlarımızı dikkatle çizmemiz gerektiği anlamına gelmektedir. Ne olursa olsun doğru yöntem kirlenmekten korktuğumuzdan toplumu ve yazgısını geri kalmış güçler ve gerici düşüncelere bırakmak yerine bu alana, toplumun sorunlarını gerçekten çözecek alana adım atmamız ve tehlikeleriyle bilnçli biçimde karşılaşmamızdır.

Irak İşçi Sınıfının Birliğine Ne Olacak?

Bu politikayı gütmek Irak’ın bütününde fiilen varolan hiç bir işçi siyasal örgütü ve kampanyasının içinde ayrılmaya ve bölünmeye yol açmaz. Çünkü bu birlik günümüzde fiili bir gerçeklikten çok partimizin siyasal bir ereğidir. Bence işçi sınıfı hareketinin genel durumunu pratikte iyileştiren bir siyaset bu ereğe daha fazla hizmet eder. Bu siyaset genel olarak bizi güçlendirir, kaçınılmaz olarak Irak’ın Arap ve Kürt kesimlerinin işçilerini birleştirme gücümüzü artırır.

Pratik Çerçeve

Pratik açıdan bu siyaseti gütmek bağımszılıkçı bir hareket örgütlemek anlamına gelmez. Bu slogan, günümüzün belirsiz ve dağılmış durumunda ileri sürülmüş bir yanıt olarak, Komünist-İşçi Partisi’nin ve sovyet (şura) hareketinin Irak Kürdistan’ındaki pratik alternatifinin bir parçası olmalıdır. Bu sloganın ortaya atılmasının gerçekleşebilir çerçevesi bence şöyledir: Birincisi, referandum ve halk oyuna başvurulması. Sonuçlarının yürürlüğe girmesinin daha fazla güvencesi olması için referandumun “uluslararası resmi merciler”in gözetiminde gerçekleşmesi tercih edilebilir. Ancak bu olmazsa bile Kürdistan’ın yazgısının belirlenmesi için özgür bir referandum istemeliyiz. Halkın oyu bizim açımızdan geçerlidir. Böyle bir referandumda bağımsız bir ülkenin kurulmasını savunmalıyız. Halkın özgür, doğrudan oyunun damgasını taşımayan hiç bir anlaşma ve siyasal alış verişin bizim açımızdan meşruiyeti olmayacağının da altını çizmeliyiz. İkincisi, bu istek gerçekleşebilir ve daha dayanılabilir bir alternatif olarak halka açıklanmalıdır. Soru Kürdistan’ın hangi yöne gittiğidir. Varolan durumun sürmesi ve ulusal-aşiret partilerinin izledikleri siyasetle başka bir insani trajedi daha halkı beklemektedir. Biz bu sonucun kaçınılmazlığının karşısında durmanın temsilcisi olmalıyız. Bu slogan bu rolün gerçekleşmesine katkıda bulunur. Üçüncüsü, bağımsızlık isteğini ortaya atmak bulanık bir noktayı birçok kişi için açıklığa kavuşturur. Bu anlamda gerçekleşsin veya gerçekleşmesin, işçi ve emekçi halka kendi yazgısına müdahale etme konusunda iyimserlik kazandırır ve onları sahneye çeker. Bu slogan nasyonalist hareketlerin ufuksuzluğunu, Kürdistan toplumuna önderlik etme ve halkı uluslararası alanda temsil etmek için yetkin olmadıklarını açıkça ortaya çıkarır. Kısaca bağımsızlık isteği bizim Kürdistan’daki faaliyetimizin ağırlık merkezi ve pusulası değildir, günümüz Kürdistan’ında taktik yöntemimizin önemli ve zorunlu bir parçasıdır, bu adla ve bu kapasitede propaganda edilmelidir.

* * *

Dediğim gibi bu yazının ereği tartışmanın açık biçimde ortaya atılmasıydı. Ana tartşma üzerine yoğunlaşabilmek için benim dile getirmediğim sorunun çeşitli yönleri ortaya atılabilir. Bu yazının içeriği ve başka çeşitli konular Irak Komünist-İşçi Partisi Merkez Komitesi’nin iki üyesinin de bulunduğu İran Komünist-İşçi Partisi’nin Üçüncü Plenumu’nda ortaya atıldı, bu tartışmaların özeti daha sonra Irak partisinin merkeziyeti ve kadrolarına sunuldu. Bence bu konuyla ilgili bütün noktalar Irak’taki hareketimiz tarafından daha dikkatlice ve daha ayrıntılı biçimde tartışılmalı. Tartışmayı sonuçlandırmak için fazla bir zamanımız yok ancak konunun önemi ve yeniliği gereği sorunların dakikleştirilmesi ve farklı görüşleri dinlemek için yer bırakmamız gerek. Kişi olarak bu savlara dogmatik, katı yargılar olarak değil tartışmanın devamında derinleştirilip keskinleştirilecek Irak’ta önemli taktik yöntemlerin belirlenmesinin ilk taslağı olarak bakıyorum.

*İlk kez Enternasyonal dergisi, sayı 18, Haziran 1995’te Farsça yayımlandı.

Leave a reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *