Irak’ta İşçi-Komünizmi: Karanlık Senaryo ve Siyasal İktidar Sorunu

HamdiTaqvaee3

Hamid Taghvai

Irak’taki siyasal ve toplumsal durum toptan toplumsal çözülüşün yol açtığı umutsuz, kaotik, inanılmaz ölçekte bir insan felaketidir. Gerçekleşen ilk olarak Mansur Hikmet’in adlandırdığı ve karakterize ettiği bir terim olan “karanlık senaryodur”. Varolan durum, soğuk savaş sonrası dünyanın ve bunun yol açtığı aşırı gerici dini, etnik, kabileci ve nasyonalist güçlerin kapitalist serbert pazarda ortaya çıkışının sonucudur. 90’ların başlarında, Bosna bu karanlık senaryonun açık bir örneğiydi. Bugünün Irak’ı da öyle. Bu durumda ortaya çıkan siyasal felaket ABD’nin ve müttefiklerinin politikalarının ve Irak’a askeri saldırının doğrudan sonucudur. Askeri saldırı ile devlet tepeden yıkıldı; savaş öncesinde uygarlığa ve toplum sistemine ait olan ne varsa aniden çöktü. Bir taraftan ekmek, güvenlik, elektrik, su arzı, barınma ve en temel sosyal hizmetler yok oldu. Diğer taraftan en geri dini, nasyonalist ve kabileci güçler toplumsal sahnenin ön cephesine fırladılar ve toplumda egemen güçler haline geldiler. Bizler bu karanlık senaryoyu ABD’nin Irak’a saldırısından önce öngörmüştük. Bugün, bu öngörümüzün gerçekliğe dönüştüğü varolan durumda, bu duruma karşılık vermemiz yaşamsaldır. Ancak, bu yanıt analitik ve genel düzeyde kalamaz. Bosna’ya ilişkin genel bir analiz ve İran’da İslam Cumhuriyeti’nin çözülüşünde potansiyel bir karanlık senaryoyu öngörmek yeterli olabilirdi. Şimdi, Irak’ta bizim hareketimiz, Irak Komünist-İşçi Partisi doğrudan buradaki siyasal duruma katılmakta ve müdahalede bulunmaktadır. Ne yapmak zorunda olduğumuz ve hangi yönde gitmemiz gerektiği konusunda çok net olmalıyız. Karanlık senaryonun önümüze koyduğu karmaşık, yeni ve çok yönlü sorunlara müdahalede net bir stratejimiz, taktiksel eylem planımız olmalıdır. Başka hiçbir komünist bizim karşı karşıya olduğumuz böylesi bir durumla karşılaşmak zorunda kalmamıştı. Dolayısıyla ne geçmiş bir deneyim ne de Ne Yapmalı gibi klasik çalışmalar bulunmaktadır. Tarihte ilk defa, devrim ya da İran’daki gibi devrimci durum karşısında “ne yapmalı” ile değil ”karanlık senaryo” karşısında “ne yapmalı” sorunuyla meşgul olmak zorundayız. Bu görevin analitik yönleri ve ana hatları Mansur Hikmet tarafından açıklanmıştı. Bizim görevimiz bu temelden kalkarak pratik sonuçlar çıkarmaktır.

Bunun için günümüz Irak’ının özel koşulları hakkında iki önemli genel gözlemi belirtmeme izin verin. İlk olarak, Irak’ta sözcüğün alışageldik anlamında bir devlet bulunmamaktadır. Baasçı devlet askeri bir saldırı ile ortadan kaldırıldı ve bir politik yönetsel aygıtın herhangi bir biçimi ile değiştirilmedi. Toplum devlet boşluğu diğer deyişle yoksunluğu ile karşı karşıyadır. Bu yoksunluğun bir sonucu toplumun ve kamusal örgütlenmenin normal foksiyonlarını sürdürememesidir. Bizler, komünistler ve bu umutsuz durumdan kurtulmak isteyen insanlar için çok önemli olan, protestoların ve mücadelenin doğrudan hedefi olan siyasal veçhe sahnede yoktur. Sorumlu tutulabilecek, kendisine karşı mücadele edilecek ve örgütlenecek veya bir devrimde devrilecek bir devlet yoktur. İkinci olarak, devletin yokluğu devrimin bir sonucu değildir. Devrimci halkın doğrudan mühadelesi olmaksızın veya devrimden kaynaklanan herhangi başka bir politik-yönetsel kurum biçimiyle değiştirilmeksizin Baasçı devleti ABD askeri müdahale ile devirmiştir. Sonuç olarak Irak’ta, radikal ve maksimalist istemler ve beklentiler, devrimci kültürün genişlemesi ve örgütlü insanların gücünden kaynaklanan devrimci bir sistem de dahil devrimci bir toplumun genel karakteristikleri yoktur.

Dolayısıyla, Irak’ta komünistlerin karşılaştığı sorun daha normal bir koşulda genel olarak karşılaştığımızın tersidir. Devrilecek bir devlet yoktur. Örgütlenecek ve önderlik edilecek bir devrim yoktur. Öyleyse ne yapılmalıdır. Eğer ereğimizin daima siyasal iktidarı ele geçirmek olduğu doğruysa, o zaman karşılaştığımız sorun iktidarı kimden ve hangi güçle almaktır? Siyasal iktidarı ele geçirme stratejimiz nedir? Diplomasi yapıp siyasal iktidara tepeden mi yaklaşacağız? Yoksa durumun gelişmesini bekleyip sıramızın gelmesini mi umacğız? Yoksa belki de siyasal iktidarı unutmalı ve toplumda devlete benzer bir şey kurmaya çalışan herkesi desteklemeye mi koşmalıyız? Yukarıdakilerin hiçbirinin bizim yanıtımız, varolan duruma işçi-komünist bir yanıt olamayacağı apaçıktır. Irak’taki stratejimiz, herhangi bir kapitalist toplumda olduğu gibi siyasal iktidarı ele geçirmektir. Karanlık senaryonun karakteristik olmayan ve özel koşullarında siyasal iktidarı elde etmeminin açık bir yanıtını vermeliyiz.

Irak’ta siyasal durum: Irak’ta yalnızca insanların hak ve özgürlükleri ihlal edilmemekte. Sivil toplumun sosyal yaşamı ve örgüsü, en temel anlamında uygarlık ihlal edilmekte ve yok edilmektedir. Bu durumla karşı karşıya olan insanlar kendilerini savunmasız hissetmekteler. Bu durum tepeden, onların kontrolu dışında ve onların müdahalesi olmaksızın yaratılmıştır. Yaşamlarını yok etmiştir. Sel ya da büyük bir deprem gibi korunmasızlık hissi ve ufukta çok küçük bir iyileşme duygusu getirmiştir. Oradaki insanlar, herşeyden daha fazla yaşamın normalleşmesini, asgari seviyede güvenlik, iş, ekmek ve zihinlerinin huzur içinde olmasını istemekteler. Yaşamın bu asgari normalleşmesini sağlayabilecek herhangi bir parti ya da gücü desteklemeye hazırlar. Diğer bir deyişle, bugün Irak’ta yalnız özgürlük, gönenç ve insan hakları yok sayılmamakta aynı zamanda sivil toplumun özü de imha edilmiştir. Dolayısıyla bu sınıf mücadelesinin en önemi sorunu olmuştur.

Tam olarak bu nedenden dolayı siyasal iktidar sorunu, toplumu normalleştirecek bir devleti şekillendirmek toplumun ve onun iki ana sınıfının önüne konmuştur. Diğer bir deyişle devrimlerde olduğu gibi karanlık senaryoda da devlet tamamen farklı nedenlerden ve çok farklı toplumsal ve siyasal koşullarda olmasına rağmen siyasetin ve sınıf çatımasının merkezi noktası olmuştur. Her hangi bir devrimde diktatörlük, baskı, yoksulluk, haksızlık, toplumsal eşitsizlik vb. gibi ana sorunlar sınıflar arasında, dolayısıyla çeşitli sınıfların hareketleri ve politik partileri arasında mücadelenin temel veçheleri olur. Karanlık senaryoda siyasal iktidar ve çeşitli sınıfların hükümet alternativleri siyasette önemli hale geliyor. Irak’ta bugünün karanlık senaryosunda, sivil toplumun varlığını sürdürmesi ve bunun önkoşulu olarak devletin varlığı sınıf mücadelesinin ana savaş meydanı olmaktadır. Sorun hala devlet ve siyasal iktidardır. İşçiler ve toplumun devrimci kesimleri burjuvaziye meydan okuduğu ve özgürlük, eşitlik, gönenç vb. devrimin ana sorunlarıyla meşgul olacak bir devlet mücadelesi verdiklerinden değil fakat toplumun toplumsal varoluşunu sürdürmesini iktidar boşluğunun doldurulmasında, kaosa ve düzensizliğe son vermesinde gördüğünden.

Bu toplumsal kaos burjuvazinin sisteminin ölümcül sona ulaştığını göstermektedir. Irak’taki bugünkü durum ABD hükümetinin liderliğindeki burjuvazinin Yeni Dünya Düzeni’nin doğrudan sonucudur. Uluslararası burjuvazi Irak’ta sivil düzeni sağlayamamaktadır. Bunun nedeni sadece varolan karmaşa ve tamamen çözülüş değil aynı zamanda ABD’nin Irak için uzun dönemli planının sivil toplumla hiçbir bağlantısı olmayan kabileci, dini ve nasyonalist bir hükümet kurmak olmasıdır da. Irak burjuvazisinin de kabileci, dini ve etnik bir siyasal alternatifden başka alternatifi yoktur. Uluslararası burjuvazinin de bu ortaçağ güçlerinden başka dayanacak kimsesi yoktur. Uluslararası ve yerel burjuvazi Irak’ı ancak uygarlığı yok sayarak ve hükümeti bu karanlık dini, kabileci ve etnik güçlere vererek yönetebilir. Bu, en iyi durumda karanlık senaryonun, bir toplumsal ve politik sistem olarak, etnik ve dini savaşların kuruluşunun kalıcı bir parçası olacağı bir sistem olarak devamı ve kuruluşudur. Bu duruma karşı çıkışta, ancak işçi sınıfı uygarlığın ve insanca bir toplumun sözcüsü olabilir ve olmalıdır. Burjuvazi çok geride kalmıştır. O yüzden yaşamı ve sivil toplumu savunma ve bu hedefler için mücadele etmek işçi sınıfının görevidir. Bu göreve nasıl bir yanıt vermeliyiz. Ne yapmalı? Yukarıdaki analize dayanarak belli noktaları açıklaştırmaya çalışacağım:

  1. Biz, insanlar ve karanlık senaryonun gerici kampı: Irak’taki hedefimiz, herhangi bir ülkede olduğu gibi siyasal iktidardır. Burjuvazi seküler, dine ve kabileye dayanmayan bir hükümet kuramayacaktır. Bu bizim, komünistlerin ve işçi sınıfının görevidir. Siyasal iktidarı ele geçirme stratejimiz önceden yukarıda bahsetmiş olduğum Irak’ın özel koşullarının analizine dayanmalıdır. Bu strateji yaklaşmakta ve ilerlemekte olan bir devrimi örgütlemek ya da önderlik etmek değildir. İnsanlara ve onları partinin saflarında ve diğer kitle örgütlerinde örgütlemeye dayanmaktadır. Biz komünistler, devrimde, karanlık senaryo durumunda veya devrimci olmayan bir toplumda olsun insanların dışında başka bir güç kaynağına dayanamayız. Burjuva partiler ve diğer sınıfların hareketleri, Irak’ın şimdiki durumunda gerici dini-etnosantrik hareket ve liderler, egemen olan dini, etnik ve kabile gruplarının şefleri uluslararası burjuvaziye, toplumda baskın olan batıl inançlara, dinci tahammülsüzlüğe, ırkçılığa ve nasyonalizme dayanmaktalar, siyasal ve finansal desteklerini bunlardan almaktadırlar. Uluslarası burjuvazinin askeri ve finansal gücü ve kapasitesi, sınıflı toplumda baskın olan eskimiş inançlar ve yanılsamalar güçlerinin kaynağıdır. Buna karşın, bu durumu ortadan kaldırmak isteyen işçi sınıfı için tek çözüm kitlelerin istemlerine, arzularına ve insancı isteklerine dayanmaktır.
  2. ABD karanlık senaryo güçlerinin eksenidir: Irak’taki bugünkü durumun başlatıcısı ve sürdürücüsü ABD’dir. Askeri saldırısıyla yalnızca Irak toplumunu barbarlığın derinliklerine sürüklemekle kalmadı askeri varlığıyla da İslamcı teröristler ve Arap nasyonalistlerinden Hizbullah ve Baas artıklarına kadar bütün gerici güçlere siyasal zemin ve gerekçe sağladı. Bu durum, Paul Bremer’den askerlerine kadar ABD güçleri İslamcılar’ın, kabilecilerin ve Baasçı rejiminin artıklarının yabancılar, “Kafirler” ve işgalciler olarak saldırılarına hedef olurken bir taraftan da karanlık senaryonun ekseni olarak insanların karşısında durduğunu göstermektedir. İnsanların bakış açısından ABD güçleri, Kürt nasyonalistleri gibi yerel müttefikleri ile siyasal İslamcılar’ın ve Baasçı nasyonalistlerin hepsi aynı kampa dahildir ve bir kenara itilmelidirler.

ABD’nin toplumsal eleştirisi insanların bakış açısından Irak’a getirdiği toplumsal düzensizlik ve yıkımdır. ABD’nin radikal eleştirisi Irak’ta sivil toplumun toplumsal yapısının çözülüşü ve karanlık senaryoya götürmesindeki rolünün ve baş sorumlu olmasının eleştirisidir. İktidar sorunu ancak insanların çıkarına Irak’tan ABD güçlerinin çıkarılması yoluyla çözümlenebilir ve bu da ancak uygarlığın, yaşamın ve insancı bir toplumu savunan insanların gücüyle mümkündür. Tersine, nasyonalistlerin ve İslamcılar’ın ABD ile savaşımı toplumu barbarlık ve karanlığın daha derinlerine sürüklemektedir. Bizim bakış açımızdan, insanların ve komünistlerin mücadelesi bir tarafı ABD ile mücadele ayrı bir tarafıysa siyasal İslam ve Arap nasyonalizmi ile mücadele olduğu iki cephede süren bir mücadele değildir. Bu mücadele karanlık senaryoya karşı uygarlığın ve insanlığın savunmasında birleşmiş bir mücadeledir. Devlet ve hükümet sorunu ABD ve diğer gerici güçlere karşı savaşımı birleştiren sorundur.

  1. Toplumun örgütleyicisi olarak Parti: Irak halkının acil ihtiyaçları sivil yaşamın, ekmek, barınma, iş ve güvenliğin, normal sivil toplumun örgütlenmesi ve yönetilmesidir. Böyle bir sivil yaşamı kurabilecek olanın yalnızca bizler olduğumuzu göstermek görevimizdir. İktidardaki bir hükümetin muhalifi değiliz. ABD güçlerinden dini, kabileci, etnik ve nasyonalist-ırkçı yerel güçlere kadar karanlık senaryonun partileri ve hareketleri bize karşı muhalefettedir. Bu güçlerin tamamı karanlık senaryonun yaratılmasından ve sürdürülmesinden yanalar. Uygarlığın ve insanca yaşamın bayrağıyla onlarla karşılaşmaktayız. Bu güçlere karşı insani yaşamın kurucuları ve savunucuları olmalıyız. İnsanların kendi güçlerine dayanarak sivil yaşamı örgütlemeliyiz. Bu, partimizin gücünün temeli ve dayanağıdır. Yaşamları, toplumsal varoluşları, gelirleri, işleri, güvenlikleri, asgari barış ve huzurları parçalanmış ve risk altında olan insanlar sorunlarına pratik bir yanıt verebilen bir güce gelecekler ve etrafında örgütleneceklerdir. İktidar boşluğunu yerelde, şehirde, bölgede olsun, her düzeyde doldurmalıyız ve kendimizi fiili hükümet olarak sunmalıyız. İnsanların yaşamını İslamcılar’ın, nasyonalistlerin ve kabileci güçlerin barbarlığından savunmalı, mümkün olan her düzeyde onların insanların yaşamına müdahalede bulunmalarını engellemeliyiz. Burada insanların rolü yaşamsaldır. Kendilerini karanlık senaryo kampına karşı savunabilmeleri amacıyla kendi mahallerini denetim altına almaları ve yönetmelerini sağlamak için insanları Parti’de ve farklı kitle örgütlerinde örgütlemeliyiz. Bu, toplumdaki savunmasızlık duygusunu aşmanın tek yoludur. Yalnızca sorunların çözümüne katılımla insan kitleleri korunmasızlık ve umutsuzluk duygusunu aşabilirler, kendi istemlerini gerçekleştirme amacıyla örgütlenebilirler. Parti’nin rolü burada belirleyicidir. Parti’nin gücü insanlara umut ve güven verecektir. Aynı zamanda Parti’nin gücü gündelik yaşamlarında karanlık senaryonun barbarlık güçlerine karşı çıkmakta Parti’nin rolünü gören ve deneyimleyen insanların gücüdür. Parti bu hareketin örgütleyicisi ve önderidir. Ancak böyle bir rolü oynayarak parti yerel ve bölgesel temelde insanların yönetiminin örgütleyicisi ve hükümet olarak hareket edebilir.
  2. Örgütlenmiş insanlar Parti’nin toplumsal gücünü güvenceye alacaktır: Karanlık senaryo koşulunda devletin yokluğu Parti’nin rolünü yaşamsal kılmakla kalmıyor aynı zamanda onu mümkün kılıyor. Bir devletin yokluğu böyle toplumların baskıcı ve alışıldık koşullarında tahayyül edilemez olan toplumda Parti’nin toplumsal ortaya çıkışı olasılığı açısından siyasal bir açılma yaratmıştır. Yoldaşlarımızın örgütlediği Irak İşsizler Sendikası ve Kadın Özgürlüğü Örgütü bize sunulmuş olan fırsatların yalnızca küçük örnekleridir. Sorun bize aynı zamanda çözümü de sunmaktadır. Bu de facto eylem özgürlüğünü kullanmalı ve güçlerimizi toplumsal ölçekte örgütlemeliyiz. Bu özgürlük fazla uzun sürmeyecek. Parti’nin genişlemesi ve yerellerde, kentlerde ve üretim merkezlerinde işçi örgütlerinin ve kitlesel örgütlenmelerin oluşturulması Parti’nin toplumla bağlantılarını sağlayacak ve siyasal açıklık döneminin bitişinden sonra bile Irak siyasetinde Parti’nin görülür ve dikkate alınır bir güç olarak gücünü korumasını ve sürdürmesini, hayatta kalmasını güvence altına alacaktır.
  3. Devlet ve politik iktidar sorunu: Siyasal iktidar sorunu elbette yerel sorunların idaresinin ötesine gitmektedir. Bugün Irak’taki iktidar boşluğu yönetici sınıfın siyasal iktidar organı olarak devlet sorununun ortaya çıkması demektir. Irak’ta burjuvazi bu soruna ABD’ye, Batı yönetimlerine ve kendi dini, etnik ve kabileci temsilcilerine dayanarak yanıt vermeye çalışmaktadır. Irak Komünist-İşçi Partisi’nin de bu soruna açık ve pratik bir yanıtı olmalıdır. Diğer güçlerin hükümet planlarının eleştirisi gerekli ancak hiçbir biçimde yeterli değildir. Siyasal iktidar iddiası olan ve toplumda hükümetin oluşturulmasında berrak bir planı ve altenatifi olan bir parti olarak tanınmalıdır. Yerel seviyedeki varlığımız da bu soruna katkıda bulunmalıdır. Diğer güçlere ve altenatiflere karşı faaliyetlerimizin siyasal veçheleri, gerici dini, etnik, etnosantrik ve nasyonalist grupların ve Yeni Dünya Düzeni ile ABD’nin ve Batı yönetimlerinin politikalarının ve eylemlerinin her eleştirisi nihai olarak bizim alternatif yönetimimizin insanlar tarafından geniş ölçekte benimsenmesine ve bu alternatifimizin genişlemesine yardımcı olmalıdır. Seküler, dini ve etnik olmayan, insanların gelecekteki yönetimde doğrudan rolünün olacağı bir devlet istiyoruz. Kendi yönetimlerini kendilerinin belirlemesi hakkını ve kararlarının tanınmasını istiyoruz. Bu yönetimin güç kazanmasının önkoşulu olarak ifade, basın, örgütlenme ve grev hakkı vb. özgürlüklerin tanınmasını istiyoruz. Bunlar sözü edilen güçlerin ve yönetimlerin istemleri değildir. Bunlar Parti’nin yüksek sesle ilan etmesi ve diğer güçlere kabul etmeleri için baskı uygulaması gereken hedeflerdir. Bunlar Parti’nin güç sahibi olduğu her yerde yürürlüğe sokacağı ve uygulayacağı hedeflerdir.

Bu politikalar, hedefler ve eylem planı kümesi Irak’ta siyasal iktidarı ele geçirmede bizim senaryomuzun bir resmini sunacaktır. İlerlememizin göstergesi yalnızca ne ölçüde bunları başarıyla uygulamaya soktuğumuzla değil, ne ölçüde bu politikaların ve planların Irak Komünist-İşçi Partisi’ni Irak ve Ortadoğu siyasetinin güçlü ve kalıcı özelliğine dönüştüreceğine bağlıdır. Hedefimiz Irak’ta sosyalizmi kurmaktır ve karanlık senaryoya karşı doğru yanıtımız bizi sosyalist Irak’a yöneltecektir.

Hamid Taghvai, İran Komünist-İşçi Partisi lideridir.

İlk olarak Enternasyonel Haftegi’nin 30 Ocak 2004 tarihli 196. sayısında Farsça, daha sonraysa 9 Şubat 2004 tarihli WPI Briefing’in (http://www.wpibriefing.com) 131. sayısında İngilizce olarak yayınlanmıştır.

Türkçesi: Metin Sarp

Leave a reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *