Marx: Üretken ve Üretken Olmayan İş Üzerine (Önsöz)*
Mansur Hikmet**
Üretken ve üretken olmayan iş arasındaki ayrım Marx’ın kapitalist düzene ve politik ekonomiye yönelik eleştirisinin önemli ögelerinden biridir. Bu kategorilerin kesin biçimde formülasyonu Marx’a burjuva sınıfının servetinin, karının ve “sermayenin üretici gücü”nün kaynağını açığa çıkarma olanağını vermenin yanısıra endüstriyel (üretici), ticari ve finans sermayeleri dahil sermayenin çeşitli kesimleri arasındaki farkları ve bunların karşılıklı ilişkilerini doğru biçimde çözümlesini sağlıyor. Bunun yanısıra Marx üretken ve üretken olmayan işi açıklamakla proletaryanın içsel bölümlemelerini ve sermayenin işçi sınıfının farklı kesimleriyle çeşitli biçimlerde siyasal ve ekonomik karşılaşmasını çözümlemek üzere işlerli kuramsal bir araç sağlıyor. Üretken ve üretken olmayan iş Marksist kuramı önemini ve doğruluğunu özellikle son yirmi yılda ileri kapitalist toplumlarda derinleşen bunalım süreciyle göstermiş bulunuyor.
Üretken iş nedir? Bir başka deyişle hangi iş üretkendir? Çağdaş politik ekonominin ilk kurucuları fizyokratlar bu soruyu “doğal”, “fiziksel” açıdan yanıtlıyorlardı. Onlara göre yalnızca tarım işi üretken sayılıyordu. Bu yorumda burjuva toplumunun kar ve servetinin kaynağı doğada aranıyor. Servet ve üretim artığı yaratan doğadır, bundan dolayı üretken iş doğayla uğraşan ve etkileşen iştir. Üretim artığı işin değil doğanın ürünüdür, bu yüzden genel olarak toplum (ve devlet ile devletin ekonomik politikaları) işin verimini artırmaya ve tarım ürünlerinin artmasına hizmet etmelidir. Ürünlerin üretken olmayan tüketiminden çekinilmeli, ekonomik kaynaklar tarımsal üretiminin niteliğinin artırılmasına ayrılmalıdır. Bu anlamda fizyokratlar yetinmeyi salık veriyorlardı, bir başka deyişle onlar oluşumunun ilk evrelerini geçiren burjuva toplumunun değerleri ve ahlakının misyonerleriydiler. Fizyokratlar sermayenin oluşum ve yükseliş döneminin ekonomi düşünürleriydiler. Düşünceleri bir yandan feodal değer ve tutmların görünümünü taşıyor öte yandan da oluşumu ve büyümesinin başındaki burjuvazinin, bir başka deyişle sermayenin daha büyük ölçekli endüstriyel üretim aşamasına girmediği ve sermayenin karlılığının temelde tarımla ilişkili geleneksel ürünlerin üretiminin teknik koşullarının iyileştirilmesine bağlı olduğu uğrağın pratik güçlüklerini dile getiriyordu. Kuramsal açıdan fizyokratlar için üretken işin somut işin belirli bir türü olduğu ortadadır. Belirli bir ürünün (belirli bir kullanım değerinin) üretimi, bundan dolayı da belirli bir iş türü üretken işin bu yorumunun ekseninde yer alıyordu.
Adam Smith üretken iş sorununa “doğa” açısından değil “kapitalist üretim” açısından bakan dolayısıyla üretken işle ilgili “doğal” ve “fiziksel” yorumu bir yana bırakıp onun yerine “nicel” ve “değersel” bir özgüllük bulgulayan ilk önemli ekonomisttir. Smith için işin üretkenliği şu veya bu belirli tüketim değerini üretmesine değil sermaye için değer üretmesine bağlıdır. Smith üretken işi sermaye ile mübadele edilen üretken olmayan işi ise sermaye ile değil para (gelir) ile mübadele edilen iş olarak tanımladı. Adam Smith’in üretken olmayan iş tanımı doğruydu ancak üretken iş yorumu yetersizdi. [ Smith’in] değerlendirmesine göre sermaye ile mübadele edilen herhangi bir iş değer üreticisi varsayılır, bundan dolayı her ne kadar görünürde konu işin üretken gücüyle ilgiliyse de sermaye değer ve üretken gücün kaynağı varsayılmaktadır. Smith bu anlamda, değer üretimi anlamında, üretimin gerçek sürecinde harekete geçen sermaye ile ticari sermaye arasında ayrım varsaymamaktadır. Bu anlamda Smith’in kuramı ticari bile olsa sermayenin “karlılığını” “sermayenin üretici gücü” ile özdeşleştiren bireysel kapitalistin bakışını dile getirmektedir. Bu yolla Smith’in yaklaşımında burjuvazinin kar ve servetinin gerçek kaynağı gizlenmektedir, onun yerine toprak sahipleri, tefeciler vb gibi “tüketici” ve “üretici olmayan” kesimler sermaye açısından eleştirilmektedir. Adam Smith büyük endüstüryel sermayenin ortaya çıkış dönemi kuramcısıdır, bu dönemde sermaye kaynak ve ürünler konusunda başka kesim ve sınıflarla rekabet halindedir. Smith’in bu “üretken olmayan” kesim ve sınıflara eleştirisi gerçekte genel olarak sermayenin, özel olarak da endüstüryel sermayenin kutsanması doğrultusunda bir harekettir.
Ricardo Smith’in üretken ve üretken olmayan iş tanımını olduğu gibi kabul ediyor. Ancak ilgisini artı-değer miktarı ve oranına ve sermaye ili işçilerin ilişkisine çevirir. Bu, endüstüryel sermayenin daha gelişkin dönemlerindeki gerçek güçlüğüdür. “Kapitalizm öncesi” kesim ve sınıfların “üretken olmayan tüketimi” güçlüğü yerini artı-değer miktarının (“saf gelir”) ve istem ile sunumun artırılması güçlüğüne bırakır. Ricardo sermaye birikiminin güçlüklerini burada arıyor. Üretken nüfus yüksek bir verime sahipse üretken olmayan kesimleri karşılamak büyük bir soruna yol açmaz. Ricardo için sermayenin ana sorunu üretken nüfusun “azalan verimi”dir.
Marx’ın bakışı iki temel noktada Smith ile Ricardo’nun üretken iş ve artı-değerin kaynağı konusundaki görüşleriyle ayrılmaktadır. Birincisi Marx Smith’in tersine sermaye ile mübadele edilen herhangi bir işi üretken saymaz. Marx iş ile sermaye arasında iki farklı mübadele belirler. İlki iş ile sermaye arasındaki biçimsel mübadeledir, bu, işi biçimsel açıdan sermayeye tabi kılan (formal subsumption) işin satılmasıdır. Ancak bu mübadelenin kendisi değer üretmez. İş ile sermaye arasındaki ikinci “mübadele” iş sürecinde gerçekleşir. Bu süreçte iş gerçek açıdan sermayeye tabi kılınır (real subsumption) ve sermaye tarafından tüketilir. İşin üretken gücü kendisini burada açığa vurur. İkincisi, Marx iş ve iş gücünü birbirinden ayırır. Kapitalistin satın aldığı şey işçinin iş gücünü belirli bir süre için kullanma hakkıdır. Ancak işçinin bu belirli sürede yaptığı iş miktari iş gücünün üretimi ve yeniden üretimi için tüketilen işten daha fazladır. Bu yolla sermaye artık işin belirli bir miktarini iş sürecinde karşılıksız biçimde ele geçirir ve bunu ürünleri satmak yoluyla gerçekleştirir. Bu yolla Marx iş sürecinin öneminin altını çizer. Çünkü birincisi, iş gücü üretken gücünü, yapılan iş ve iş gücünün üretimi için tüketilen iş miktari arasındaki fark temelinde, bu süreçte açığa vurur ve ikincisi, “üretkenlik” maddi, gerçek anlamına bu süreçte kavuşur. Marx üretken işi sermaye ile biçimsel mübadeleden sonra gerçekten üretim sürecinde sermaye tarafından tüketilen iş olarak tanımlar. Bu ikincisi üretimin maddi yönünü dile getirmektedir. Sorun tüketim değerinin belirli bir türü değil genel olarak iş süreci ve tüketim değeri üretimi ile ilgilidir. Üretimin maddi yönü şu veya bu somut iş süreci (tarım, tekstil vs.) ile, şu veya bu belirli tüketim değeriyle değil genel olarak iş sürecinin varolmasının ta kendisiyle anlamına kavuşur; değerin kaynağı somut iş değil sözcüğün genel anlamıyla iş, soyut iştir.
Bunun temelinde Marx hem fizyokratların işin üretkenliğini belirli bir ürünün üretimiyle özdeşleştiren kaba “materyalizm”lerini hem de Smith ile Ricardo’nun sermaye ile mübadele edilmeyi işin üretkenliği için yeterli sayan dolayısıyla üretimin maddi yönünü soyutlayarak dışta bırakan ve artı-değerin kaynağını gizleyen salt “nicel” değerlendirmelerini doğru biçimde yadsıyabilme olanağı elde eder. Üretken iş, Marx için, artı-değer üreten, bir başka deyişle sermaye ile mübadelenin her iki aşamasından geçen iştir. Marx üretilmiş servetin “değersel” niceliği ile maddi ve fiziki varoluşu arasında doğru bir ilişki kurar ve ilk kez “iş değerin kaynağıdır” kuramına açık, bulanık olmayan bir içerik kazandırır. Marx “sermayenin üretken gücü” gizinin örtüsünü kaldırır. Burjuva toplumda kendini sermayenin üretken gücü olarak gösteren şey gerçekte işin üretken gücünden başka değildir. Marx’ın çözümlemesi doğrudan kuramsal ve pratik sonuçlara yol açar. Birincisi, üretken ve üretken olmayan işin doğru tanımı ona sermayenin gerçekte “üretken” olmadığı yerde, üretken işle mübadele edilmediği yerde (ticari sermaye vs.) tanıma olanağı sağlar. Pratikte sermayeyi değer ve servetin kaynağı gösteren “sermaye ile mübadele edilen her iş üretkendir” burjuva formülü böylece Marx’ın çözümlemesi yoluyla yıkılır. İkincisi, Marx “üretken” ve üretken olmayan sermaye arasındaki ilişkinin açık bir görüntüsünü sunabilir. Sermayenin çeşitli kesimlerinin özellikle bunalım koşullarında rekabetinin temellerinin ve modern burjuva devletinin sermayenin karşılıklı iç ilişkilerini düzenlemesindeki rolünün anlaşılması üretken ve üretken olmayan işin Marksist tanımının doğru biçimde kavranması olmaksızın olanaklı değildir. Üçüncüsü, burjuva düşünürlerden farklı olarak Marx kapitalizmin gerileme ve bunalım sürecinin çözümlemesini sermaye birikimi ve artı-değer üretimi alanlarına doğru genişletir. Burada üretimin “nicel”, “değersel” yönü “fiziksel”, “teknik” yönüyle doğru biçimde birleştirilir. İster sermayenin (yalnızca değersel veya teknik birleşimi değil) organik birleşiminin eksende yer aldığı kar oranın azalma eğilimi kuramında (Kapital, Ücüncü Cilt) olsun ister toplumsal sermayenin bütününün yeniden üretimi ve sermayenin çeşitli kesimlerinin bu süreçteki karşılıklı ilişkileri (İkinci Cilt) konusunda Marx parlak bir biçimde kapitalist üretimin nicel ve nitel yönlerini birlikte değerlendirir. Bu noktada Marx’ın çözümlemesinin gücü özellikle üretken ve üretken olmayan işi doğru biçimde tanımlamasına bağlıdır. Son ve dördüncüsü, Marx bir sınıf olarak proletaryanın özellikleri ve işçi sınıfının farklı kesimlerinin burjuvaziyle karşılaşmasının çeşitli biçimlerini çözümlemek üzere zengin kuramsal bir hazine sağlamaktadır. İşçi sınıfının bir kısmı “üretken olmayan” sermaye tarafından istihdam edilir. Bu işçilerin üretken olmayan işi toplumsal sermayenin bütünü açısından en az üretken işçilerinki kadar zorunludur. Ancak üretken olmayan işçilerin artı-değer üretmedikleri gerçeği onları sermaye karşısında özel bir konuma yerleştirir. Bu işçilerin sömürülme biçimi, toplumsal sermayenin bütününü yeniden üretme sürecindeki rolleri, üretken ve üretken olmayan işçilerin karşılıklı ilişkileri: Bütün bunlar Marx’ın üretken ve üretken olmayan işi çözümlemesi sonucunda doğru biçimde açıklayabildiği temel noktalardır. Burjuvaziye karşı mücadelede işçi sınıfının pratikteki birliği üretken ve üretken olmayn dahil işçi sınıfının farklı kesimlerinin gerçek çıkarlarının tanınması ve burjuvazinin karlılığını ve siyasal, toplumsal gücünü korumak için işçi sınıfının saflarındaki bu farklılıktan yararlanmasının özel ekonomik, siyasal ve kültürel biçimlerinin kavranmasına bağlıdır.
Gelişmiş kapitalist Batı Avrupa ülkeleri ve Amerika’da son yirmi yıldaki bunalım ve bu ülkelerde sermayenin temel yapısal yeniden yapılanma sürecinin başlamasıyla üretken ve üretken olmayan iş tartışması, Marksist bunalım kuramının bir parçası olarak, önem kazanıp belirginleşiyor. Burjuvazi işçi sınıfına karşı geniş saldırısını sürdürüyor. Bu saldırılar iki ana cephede yürütülüyor. Birincisi üretken işçilerin sömürülmelerinin yoğunluğunun artırılması ve iş veriminin artırılması için bu kesimdeki istihdamın düşürülmesi yoluyla üretici sermayelerin verimliliğini yükseltmek ve ikincisi devletin sosyal harcamalarının yoğun biçimde düşürülmesiyle birlikte bu kesimde çalışan işçilerin büyük bölümünü işten çıkarmaktır. Toplamda bu siyasetin sonucu işsizliğin hızla artması, işsizlerin giderlerini çalışan kardeşlerine yüklemek yoluyla işçi sınıfının bütününün alım gücünü düşürmek, çeşitli sosyal hizmetlerin kısılması ve ücretlerin düşürülmesi yoluyla işçi sınıfının bütününün gelirini düşürmek ve çalışan işçilerin çalışma şiddetinin artmasıdır. Özet olarak burjuvazi bir yandan üretken işçilerin sömürüsünü şiddetlendirmeye öte yandan üretken olmayan işçilerin daha büyük kesimlerini işsizler ordusuna katmaya çalışıyor. Sendikal hareketle birlikte Avrupa reformist solunun bütünü artan işsizlik dalgası, burjuvazinin ulusal endüstrinin temellerini yeniden canlandırma konusundaki propagandası, işçiler arasında kesimsel ve bölümsel tutucu eğilimlerin artması karşısında gerçekte silahsızlanmış ve burjuvazi karşısında sistematik bir savunmayı örgütlemekten bile aciz kalmış durumdadır. Marksistlerin bu durumla karşılaşma becerileri varolan ekonomik bunalım konusunda kuramsal bir açık görüşlülüğe kavuşmalarına bağlıdır. Marksist bunalım kuramı ve üretken ve üretken olmayan iş kuramı böyle bir açık görüşlülüğe ve varolan durumu çözümleme becerisine kavuşma aygıtıdır.
Ancak politik ekonominin eleştirisinde Marx’ın üretken ve üretken olmayan kuramının konumu ve bu kuramın günümüz kapitalist dünyasının bunalımına genişletilmesinin önemi ne olursa olsun İran “solu” içinde üretken ve üretken olmayan iş konusunda bambaşka değerlendirmelerle karşılaşırız. Marx asla Kapital’ın yayımlanmasından yüz yıl sonra İran’da “fizyokratizm”in yeni bir çeşitinin ortaya çıkacağını düşünmemişti herhalde. Smith’in öneminin, görünürde olsa dahi, üretken iş konusundaki ahlaki yargıyı bir kenara atıp belirli tüketim değerinin üretimi yerine üretimin özünü işin üretkenliğinin ölçütü olarak almasından kaynaklandığını söyledik. Marx’ın nasıl üretken işi doğru biçimde “artı-değer üreten” iş olarak tanımladığını gördük. Bu, kapitalist toplumdaki üretken işin tanımıdır. Ancak İran sol edebiyatında karşılaştığımız şey kapitalist toplumun ekonomik çözümlenmesinden değil bağımlı bir ülkenin burjuvazi ve küçük burjuvazisinin “bağımsızlıkçı” siyaset veya kuruntularından kaynaklanan bir çeşit “nasyonal endüstüryel” etik, bir çeşit eklektik fizyokratizmdir. İşçi Yolu, Komünist Birlik, Üçüncü Çizgi, Maocular ve Halkın Fedaileri edebiyatinda aynı biçimde gözlemlenen bu “nasyonal endüstüryel fizyokratizm” nasyonalizm, endüstüryel bağımsızlık ve ekonomik kendine yeterliliğe aşkın bir karmaşasıdır. Bu bakışa göre üretken iş “İran’ın dengeli, kendine yeterli ve bağımsız endüstüryel ekonomisi”nin büyümesinin hizmetinde olan iştir. “Dayanıksız” malların üretimi üretken iş değildir, “montaj”, “bağımlı” endüstrideki iş üretken iş değildir, burjuva ekonomi “bilimi”nde hizmet olarak nitelenen (taşımacılık, sağlık, eğitim ve öğretim gibi) kesimdeki iş üretken iş değildir. Hepimizin yukarıda adları geçen örgütler ve hareketlerin edebiyatında buna benzer uzun paragraflarla tanışıklığı var. Böylesi yorumlar fizyokratiktir çünkü üretken işi belirli tüketim değerlerinin üretimi ölçüsüyle değerlendiriyor. Nasyonalisttir, çünkü sözü edilen bu belirli tüketim değerlerini de ancak hayırları doğrudan “ulusal bağımsızlık” konusuna dokunursa tanıyor. Endüstüryeldir, çünkü montaj ve dayanıksız malların üretimi bir yana, “maddi olmayan”, kültürel ve gönenç üretiminin bütün dallarını, tam da Avrupa’nın muhafazakar burjuvazisinin yaptığı gibi, bir yana atıyor. Bu görüşler Marksist olmadıkları gibi politik ekonomiyle ilgili iki yüz yıl önceki en geri kalmış görüşlerle dahi karşılaştırıldığında cahilce ve bilim dışı kalmaktadır. Bu bakışta işin üretkenliğinin ölçütü sermaye ile mübadele edilmesi ve iş sürecinde tüketilmesi değil, artı-değer üretimi değil belli türden önsel nasyonalist etik ve endüstüryelist ülkülere uygunluktur. “Kapitalist üretim açısından üretken iş” kuramının yerini “ülke çıkarları açısından üretken iş” kuramı almaktadır. Bunun yanısıra (bu çok önemlidir) Marksist kuramda üretken ve üretken olmayan işin ayrılması üretken işin kutsanması, üretken olmayan işin telini için değildir. Bu kavramlar Marksizm’de kapitalist üretimde konumlarıyla ilişkili ve artı-değer üretimi açısından çöüzmlenir. Kaldı ki kapitalist üretimde bu her iki iş biçimi zorunludur. Üretken ve üretken olmayan iş konusunda ahlaki yargıda bulunmak burjuvazinin, hem de “üretim” kesimi kapitalizminin bakış açısıdır. Marx üretken ve üretken olmayan işi çözümleyerek işçi sınıfının çeşitli kesimlerinin konumunun doğru biçimde tanınmasının olanağını sağlıyor. Çünkü işçi sınıfının gerçek birliği yalnızca sermayenin işçilerin çeşitli kesimleriyle ilişkisinin nesnel biçimde tanınmasıyla olanak kazanır. Ne var ki İran solunda “üretken ve üretken olmayan iş” konusunda ahlaki nasyonal endüstüryel yargı oldukça yaygındır. İşçi Yolu ve Komünist Birlik gibilerinin “hizmet” işkoluna saldırıları, “montaj endüstrisi”ni aşağılamaları, burjuvazinin olanakları temel endüstri kollarına kanalize etme, iş verimi ve sömürü oranını yükseltmedeki yetersizliği konusundaki kaygıları üretken ve üretken olmayan işle ilgili burjuva-nasyonalist yargıların örneklerindendir. İran Devrimci Marksistleri bu görüş açılarına karşı sürekli açık olanı açıklama, ekonominin şu veya bu kesiminde işçilerin mevcudiyetini savunma, “montaj” ve hizmet işkollarındaki işçileri savunma, ucuz iş gücünün rolünü anımsatma vs. görevleriyle karşı karşıya kalmaktadırlar.
Elinizdeki metin Artı-Değer Kuramları, Birinci Cilt, Progress yayınları, İngilizce çeviri, sayfa 386-413 üzerinden hazırlanmıştır. Bu çeviride elden geldikçe ana metine sadık kalmaya çalıştık. Yine de Marx bu metni basıma hazırlamadığından dolayı ifadeyi daha açık biçimde sunabilmek için birçok yerde bazı ifade ve sözcükler ekledik. Bu gibi durumları köşeli ayraç [ ] imiyle gösterdik. Ayraçlar Marx’a ait, { } imi kitabın Rusça editörleri tarafından eklenmiştir. İngilizce metinde Marx’ın elyazmalarının sayfa numaraları belirtilmiştir, biz bu numaraları çıkardık. Bu çeviri asıl Almanca metinle karşılaştırılmamıştır, Almanca bilen yoldaşların gerekli gördükleri düzeltmeleri metnin yeniden basımında kullanılmak üzere bize ulaştırmaları bizi sevindirecektir.
Bu metnin sonunda da belirttiği gibi Marx bu bölümde sermayenin üretken olmayan işle mübadelesi (ticari sermaye örneği) sorunuyla ilgilenmiyor. Bu tartışmalar Kapital’in üçüncü cildinde, ticari sermaye tartışmasında ele alınmıştır. Bu bölümde Marx “bütün işleri üretken sayan” burjuva bakış açısını eleştirdikten sonra görüşlerinin ana hatlarını çiziyor. Okuyucunun dikkat etmesi gereken nokta Marx’ın “hizmet” tanımıdır. Bu bölümde “hizmet” maddi tüketim değeri üretip üretmediğinden bağımsız olarak gelirle mübadele edilen iştir. “Hizmet”in bu tanımı günümüzün burjuva ekonomi biliminde ve ulusal gelir ve üretim tartışmalarında kullanılan anlamıyla aynı değildir. Günümüzde “hizmet” olarak nitelenen şeyin büyük bölümü Marx’ın göz önünde bulundurduğu sınıflandırmada bu metinde değerlendirilen “maddi olmayan üretim” sınıfında yer almaktadır.
*Bu metin ilk kez İran Komünist Partisi Kuramsal Yayını Be Suye Sosyalizm (sosyalizme doğru) dergisi, İkinci Dönem, Sayı 2, Kasım 1985’te, sayfa 227-232’de Farsça yayımlandı. Metin, sonundan da anlaşılacağı gibi, Marx’ın Artı-Değer Kuramları adlı yapıtının üretken ve üretken olmayan iş konusunun ele alındığı bölümün çevirisine yazılan bir önsözdür. Marx’ın sözü edilen metni aynı derginin aynı sayısında, sayfa 233-258 arasında yayımlandı.
**Mansur Hikmet 1979 yılında yoldaşı Hamid Taqvai’yle birlikte Komünist Militanlar Birliği’ni kurdu. Bu dönemde popülizmin eleştirisi yoluyla “ilerici-ulusal burjuvazi”, “toprak reformu”, “bağımlı kapitalizm”, “komünist çalışma ve örgütlenme” gibi konuları daha sonra Devrimci Marksizm olarak nitelenecek bakış açısından değerlendirdi ve bu konuların Marksist kavrayışını olanaklı kılan büyük kuramsal üretimde bulundu. KMB ilk ve son kongresinden sonra Komünist Parti Programı doğrultusunda 1982 Eylül’ünde Komala ve bazı başka Marksist örgütlerin katılımıyla İran Komünist Partisi’ni kurdu. İKP içinde kuramsal görüş ve katkılarıyla siyasal çizgisini derinleştiren Mansur Hikmet 1985’te parti içinde İşçi Komünizmi Fraksiyonu’nu kurdu. İKP Üçüncü Kongresi’nde İKP Birinci Sekreteri seçildi, İKP yönetimi görevi İşçi Komünizm Fraksiyonu’na verildi. İKP içindeki müzmin Kürt nasyonalizminin parti faaliyetlerini sekteye uğratmasından dolayı 1991’de Parti ve Komala’nın önderlik kadroları ve üyelerinin yaklaşık yüzde doksanıyla birlikte İKP’den istifa etti. Yine de İKP’nin isteği üzerine olağanüstü kongreye kadar Birinci sekreterlik görevini sürdürdü. 1991’de işçi komünizmi fraksiyonuna mensup öteki yoldaşlarıyla birlikte İran Komünist-İşçi Partisi’ni kurdu. Sovyetler’in dağılmasının da derinleştirdiği Marksist sol içinde inkar ve sağa dönmeye kadar varan başıboşluk ve gerileme döneminde kararlılıkla Marksizm’i, komünizmi, eşitlik ve özgürlük ülkülerini savundu. Sovyetler konusunda 1980’lerde geliştirdiği “devlet kapitalizmi” eleştirisi derin Marksist kavrayışının göstergesidir. Mansur Hikmet’in parlak kuramsal, siyasal, örgütsel ve taktik önderliği sonucunda İKİP İran solunun en büyük en radikal örgütüne dönüştü. Hikmet’in kuramsal ve siyasal görüşlerinin sonunda 1993’te de Irak’taki işçi komünistleri Irak Komünist-İşçi Partisi’ni kurdular. Yaşamını işçi sınıfı devrimi yoluyla insanlığın özgürleşmesine adayan Mansur Hikmet 4 Temmuz 2002’de gırtlak kanseri sonucunda yaşama veda etti.
Leave a reply