Allahın Yönetiminden Sonra Allah*
Mustafa Saber**
Geçen hafta İran’a tanınmış Alman felsefeci Jurgen Habermas’ı sadece otoriteleri dini kurtarmak için şu tavsiyelerde bulunması için çağırmadılar: Din “modernlik” ile birleşmeli, devletten ayrılmalı, politik iktidardan vazgeçmeli, insan hakları ve demokrasi ile uzlaşmalı ve dinsel ahlak aracılığıyla topluma müdahalesini korumalıdır. Hayır, eğer Habermas’ın sözlerinin yönetici elitler ve özellikle beyni-ölü Sağ kanat kutup arasında dinleyicileri var olmuş olsaydı bile bu ikincil olurdu. Habermas’ı Tahran’a “Batılı enteletektüel otorite” ve “Frankfurt Okulu”nun üyesi “etkili ve tanınmış sosyolog” memnuniyetsiz gençliğe, üniversite öğrencilerine ve entelektüellere olduğu kadar dine karşı çıkan İran halkına da Avrupa aydınlanmasının bir hata olduğunu anlatması için getirmişlerdi. Habermas’ı Tahran’a yetkili bir Batılı, Almanca, Batı bile modernliğin dine karşı bitimsiz savaşından geriye çekildi ve din ile orta ve barışçıl yolu seçtiğini söylemesi için çağırdılar. İslamcı olmayan birinin, tanınmış Solcu ve dini olmayan bir kişinin, otoritesi olan ve (bütün üniversitelere saldıran ve kapatan, eğitim kurumlarını ve ders kitaplarını İslami olmayan herşeyden temizleyen ve öğretmenlerin, öğrencilerin vb. atılması, tutuklanması ve kaybedilmesiyle sonuçlanan) İslami kültürel devrime ortak olmamış, kimseye işkence etmemiş bir kimsenin dinden ve İran’daki dini devletten iğrenen gençliğe din devletten ayrılsa bile daha ileri gitmemeleri ve dinin kendisini korumalarını söylemesini istediler.
İran’da bir sonraki hükümetin dini olamayacağı gerçeği herkes için açık. Bugün, İslam için çok sayıda insanı ezen, asit döken, işkence yapan ve katleden hükümetteki 2. Hordad’ın geniş bir kesimi ( “Reformistler” olarak da bilenen) bile dinin “sekülerleşmesi”nden konuşuyor. Ulusçu-İslamcı opozisyon “modern İslam” üzerine vaaz veriyor ve İslam ile “insan hakları”nı ve “sivil toplum”u uzlaştırmaya ve “sosyal konumu”na döndürmeye çabalıyor. Yine de, bütün bunlar halkın din karşıtı arzularını tatmin etmiyor. İran toplumundaki yakıcı politik savaş yanıtı net biçimde hayır olan “dini hükümete evet mi hayır mı” değildir. Tartışma daha ileridir ve sosyal yaşamın dinsizleştitilmesi üzerinedir. Bugünkü mücadele dinin devletten ayrılmasının genişliği, derinliği ve kapsayıcılığı üzerinedir. Çoğunluk sadece dinin devlet ve hükümetteki rolünü ve müdahalesini sorgulamıyor. Temelde, dinin nüfuz alanının başladığı ve sona erdiği dinin siyasetteki ve sosyal yaşamındaki rolünü ve İran islam Cumhuriyeti’nden sonra bütün bu mollalar, camiler, medreseler (dini okullar), dini ve islami kurumlar ve gelenekler ve dinin sosyal tabanlarına karşı da ne yapmalıyı soruyorlar. Sorular hatta daha da ileri gidiyor: Dini inançlar ve davranışlara ne kadar saygı gösterilmeli, tanrı var mı, bütün bu batıl inançlar insanları zincirlerinde tutmak için mi, tanrı mı insanları yarattı yoksa tersi mi? Bugün İran’daki insanların ve özellikle de gençliğin dünyanın en radikal din karşıtı ve ateist insanları olduğunu ifade etmek bir abartı değildir. Habermas, Tahran’a Fransız devrimi tipindeki ateşli din karşıtlığına soğuk su dökmesi için çağrıldı.
Dikkat edin! Sadece Mesbah Yazdi gibiler “İslam kaybedildi’” diye feryat etmiyor. Opozisyonun çoğunluğu, eski Şah hükümetinin destekleyicilerinden çok sayıdaki nasyonalistler ve İslamcılara kadar hepsi doğrudan veya dolaylı şekillerde İslami rejimi halkı dinden ve İslam’dan uzaklaştırdığı için azarlıyorlar. Sadece İslami hükümet ve İslam tehdit altında değil ayrıca dini inançlar ve tanrının kendisi de tehdit altında diye korkuyorlar. İnsanlara dini kimlik atfetmek ve dinin ideolojik ve sosyal rolünün varoluşu, varlığı ve sağladığı tatmin kendi toplumlarının, siyasetlerinin ve felsefelerinin belirleyici dayanaklarındandır. İran’da yükselmiş olan İslam karşıtı ve din karşıtı dalgada dini ve onun sosyal ve kültürel etkisini nasıl sürdürebiliriz diye endişeliler. Ancak yapabilirler mi? Bir sonraki hükümette İslami ve dini batıl inançlar devletten uzaklaştırılırken dinin sosyal rolü korunabilecek mi, “sekülerleşme” ve “tanrı, kral ve ülke” başka yollarla insanların yaşamlarına karışmaya devam mı edecek? Din ve batıl inanç, gericilik, kadın düşmanlığı, aşağılama ve beyin yıkama üreten din makinesi, devletin yanında veya devlet himayesinde, geçen 23 yılda tanık olduğumuz politik ve devlet canavarlıklarının yeni bir dönemi için beklemede mi kalacak?
Elbette büütn bunlar insanların seçimine bağlıdır. İran’daki insanlar Profesör Habermas ve onun yerel takipçilerinin mi bayrağını yükseltecek? Cevap açıktır. İslam Cumhuriyeti’ne bakın. Bu hükümet sadece modası geçmiş İslam’ın ürünü değil, 20. yüzyılın sonundaki Guadeloupe konferansındaki Batı burjuvazisinin ve Bay Habermas’ın güvenilir ve saygın bir felsefeci olarak kabul edildiği devletlerin belli çıkarlarının sonucudur. İsrail, Şaron ve Likud Partisi’ne bakın. Hamas ve İslamcı teröristlere bakın. Katolik Kilisesi’nin çocuklara karşı canavarlıklarının sadece ufak bir parçası olan yakınlardaki skandala bakın. Dinin neredeyse tüm dünyadaki özel mülkiyeti, bireysel köleliği, karı, sermayeyi, kadınların alt konumlarını, ataerkil aileyi ve kısaca yönetici sınıfın ideolojisi ve onun devletlerini meşrulaştırmasına bakın. Bunlar Profesör Habermas’ın tavsiyelerinin ve “üçüncü yol”unun gerçek sonuçlarıdır.
Ancak, başka bir bayrak daha vardır: Fransız devriminin, Marx’ın, Paris Komünü’nün, Ekim devriminin, işçi-komünizminin ve çağdaş dünyanın ilerici insanlığının bayrağı. Bu, nihayet kölelik çağını sona erdirmeyi ve insan varlıklarını sözcüğün gerçek anlamında kendi kaderlerinin efendisine dönüştürmeyi hedefleyen bir bayraktır. İslam Cumhuriyeti’ne muhalefetlerinde İran halkını içine çeken aynı insan ve ilkeli arzulardan şekillenen bayraktır. Bu bayrak, ücretli köleliğin ve zamanımızdaki dinin maddi temellerinin kaldırılmasından, dinin devletten ayrılmasına ve kadınlar ve erkeklerin eşitliği mücadelesine kadar çeşitli yönleri içeriyor. Bu, tam olarak İran Komünist-İşçi Partisi’nin programı “Daha İyi Bir Dünya” da ifade edilmiştir. İKİP Programı’nın din hakkındaki bazı acil taleplerini ve eylem planlarını tekrar ifade etmeme izin verin:
- Din ve ateizm özgürlüğü. Dinin devletten tamamen ayrılması. Bütün dinsel ya da dinden etkilenmiş kavram ve referansların bütün yasalardan atılması. Din bireyin özel meselesi olarak ilan edilecektir. Yasalardan, kimlik kartlarından ve resmi evraklardan kişinin dinine ait göndermelerin çıkartılması. İnsanları bireysel ya da toplu olarak resmi belgelerde, medyada vb. herhangi bir etnik gruba ya da dine ait göstermenin yasaklanması.
- Dinin eğitimden tamamen ayrılması. Dinsel konuların ve dogmaların ya da konuların dinsel yorumunu okul ve eğitim kurumlarında öğretiminin yasaklanması. Dinsel olmayan laik eğitim ilkesini ihlal eden herhangi yasa ve düzenleme derhal kaldırılmalıdır.
- Din ve dinsel etkinliklere, kurumlara ve mezheplere devlet ya da devlet kurumları tarafından mali, maddi ya da ahlaki desteğin yasaklanması. Devlet, bildirişim araçlarıyla, halkın eğitim ve bilimsel bilgi seviyesini yükselterek toplumsal yaşamın çeşitli alanlarından dinin kökünü kurutmakla yükümlüdür. Resmi takvimde dinsel olay ya da günlere göndermelerin iptali.
- Şiddet içeren ve insanlık dışı dinsel seremonilerin yasaklanması. İnsanların sivil hakları ve özgürlükleriyle, herkes için eşitlik ilkesiyle bağdaşmayan dinsel etkinlik, seremoni ya da törenlerin yasaklanması. İnsanların barış ve güvenliğini bozan dinsel gösterilerin yasaklanması. Sağlık, hijyen, çevre ve hayvanlara zulmün önlenmesine ilişkin kanun ve hükümlerle bağdaşmayan dinsel seremoni ve etkinliklerin yasaklanması.
- Çocukların ve 16 yaşın altındaki bütün kişilerin din ve dinsel kurumlar tarafından maddi ve manevi manipülasyonundan korunması. 16 yaşın altındaki kişilerin dinsel mezheplere ya da dinsel seremoni ve kurumlara çekiminin yasaklanması.
- Bütün dinsel tarikatlar resmi düzeyde özel girişim olarak kaydedilecektir. Dinsel kuruluşların girişim kanunları ve düzenlemelerine bağlanması. Dinsel toplulukların hesaplarının ve ticari işlemlerinin yasal otoriteler tarafından denetlenmesi. Bu kurumların diğer girişimlere uygulanan vergi kanunlarına bağlanması .
- Dinin kabul edilmesi için herhengi bir fiziksel ya da psikolojik zorlamanın yasaklanması.
- Kişilerin hak, eşitlik ve özgürlüğünü, yasa tarafından tanınmış sivil, kültürel, politik ve ekonomik haklarını kullanmalarını ve toplumsal yaşama özgür katılımlarını çiğneyen dinsel, etnik, geleneksel, yerel geleneklerin yasaklanması.
- İslam rejimi altındaki çeşitli kuruluşlar ve devlet yoluyla ya da dinsel kuruluşlar tarafından zorla elde edilmiş bütün mülklere ve binalara el konulması ve geri sahiplenebilinmesi. Kamunun yararı için bunlar halk tarafından seçilmiş kurullar aracılığıyla verilecektir.
İran’da halkın böyle bir bayrağı yükseltmesi için bir fırsat ortaya çıkmıştır. Sonuç olarak, işçilerin, kadınların ve gençlerin İslam Cumhuriyeti’ne karşı özgürlük ve eşitlik için devrimi aynı zamanda dine, dini hükümete ve özellikle İslam’a karşı radikal bir devrim olacaktır ve onu diğer özgürleştirici devrimlerin sürdürücüsü olarak tarihsel öneme sahip bir konuma yerleştirecektir.
* İlk defa 17 Mayıs 2002’de Enternasyonal Haftegi’nin 106. sayısında Farsça olarak yayınlanmıştır.
** Mustafa Saber, İran Komünist-İşçi Partisi Merkez Komite üyesidir.
Leave a reply