Şirin Ebadi’ye Verilen Nobel Ödülü Üzerine

 

2003 Nobel Barış Ödülü’nün Şirin Ebadi’ye verilmiş olması İran içindeki politik çemberlerde olduğu kadar uluslararası alanda da sıcak bir mesele halini aldı. Herkes Nobel Ödülü Komitesi’nin tercihinin politik bir tercih olduğunu biliyor. Bu tercih tıpkı ödül Henry Kissinger’a, İzak Rabin’e ve diğerlerine verildiği zamanki gibi politik hesaplamalara dayanıyor. Şirin Ebadi’ye verilen bu ödül Şirin Ebadi’nin kendisiyle ilgili olmaktan çok Avrupa’daki hükümetlerin İran’daki politik gelişmelere dair politik tutumlarıyla ilgilidir.

Bu ödül için diğer adaylar Agajari, Papa Jan Paul ve Vaclav Havel idi. Şirin Ebadi’nin bu grup içerisindekilerin en iyisi olduğu doğrudur. O, İran İslam Cumhuriyeti’nin misojinisine (kadın düşmanlığı) rağmen hayatta kalmayı başarabilmiştir ve aynı zamanda İslami yasalar çerçevesinde olduğu halde çocuk ve kadın hakları konusunda reformlar sağlamaya çalışmaktadır. O bunu yıllardır yapmaktadır. Ebadi’nin seçilmesi önemli bir noktaya işaret etmektedir. Avrupa, İslam Cumhuriyeti’ni terbiye etmeye ve korumaya kararlıdır. Reformlar ve reformcular yenilgiye uğramışlardır ve tüm önderleri yetersizliklerini itiraf etmişlerdir. Muhalefet içerisindeki en sadık destekçilerini bile kaybetmişlerdir. İran’da radikal bir devrim olasılığının belirmesi Avrupa devletlerinin Ortadoğu startejilerini aktif ve planlı bir politikaya dönüştürmelerine sebep olmaktadır. Onların çıkarları itibarı ile, İran’daki radikal protesto hareketinin soyutlanması ve marjinalize edilebilmesi için, İslam Cumhuriyeti’nin politik olarak terbiye edilmesi ve korunması gerekmektedir. Bunun Avrupa’ya kazandıracağı fazladan bir diğer avantaj da ABD karşısında politik insiyatifi ele geçirmesi olacaktır. Bir yandan Nobel Barış Ödülü İran’lı bir kadına verilirken, diğer yandan Avrupa Birliği ödülü de Akbar Genci’ye verilmiştir*.

Gerçekte, eğer bu ödülde kutlanacak herhangi bir yan ya da gurur duyulacak herhangi bir unsur varsa, bu; İran’da üniversitelerde, okullarda ve işyerlerindeki radikal harekete ve uluslararası alanda İslami yasaların bütününe -zorunlu örtünmeden cinsel apartheid’a ve İslami bir devlete kadar- karşı mücadele yürüten insanlara aittir. Avrupa’daki hükümetleri endişelendiren işte bu harekettir; Bayan Ebadi ne Nobel Ödül Komitesi’ne ne de parçası olduğu reformist harekete değil, bu radikal harkete borçludur.

Şirin Ebadi kendisine sunulan fırsatı ve platformu, kadınlar ve çocuklar adına kullanabilir ve dünyanın dikkatini İran’da kadınlar ve insanlara karşı olan adaletsizliğin derinliğine çekebilir ve bunu yaparak tüm dünyadaki insanlığın saygısını kazanabilirdi. Bunu yapmadı. Tam tersine, İslam ve İslami yasalarla insan hakları arasında hiçbir çelişki olmadığını beyan etti ve İran İslam Cumhuriyeti’nden, bu en kriminal, en misojinistik ve en barbar hükümetten, kendisine katılmasını istedi. Davranışı kendisini ve hareketini dünyaya tanıtmış oldu. Ancak, korkunç İslami yasaların deşifre edilmesi ve İran İslam Cumhuriyeti’nin devrilmesi görevi hareketin omuzlarında kalmıştır, ki bu hareket bu hükümetle, onun dini ya da yasalarıyla hiçbir zaman uzlaşmamıştır. Dünyadaki milyonlarca ilerici ve özgürlük sever insanın saygısını ve desteğini hakeden işte bu harekettir.

Nobel Barış Ödülünün İran’daki dini hükümetin altında yaşayan bir kadına verilmesi, İran’daki kadınların durumuna çok daha fazla uluslararası ilginin yönelmesine sebep olmuştur. Bu, radikal harekete ve onun liderliğine, hareketin yükseltilebilmesi için sunulmuş bir fırsattır.

İran Komünist-İşçi Partisi

11 Ekim 2003

*Akbar Genci eski bir İslami Devrim Muhafızıdır. Bu örgüt İslam Cumhuriyeti’nin baskı aygıtıdır.

Leave a reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *