Koşullu Özgürlük Özgürlük Değildir
Hamit Taqvai
Bizim partimiz her zaman koşulsuz, kayıtsız özgürlüğün yandaşı ve savunucusu olagelmiştir. Düşünce, ifade ve yazma özgürlüğü, din ve dinsizlik özgürlüğü ve programımızda yer alan bütün öteki siyasi ve medeni özgürlükler kayıtsız ve koşulsuz olarak resmen tanınmıştır. Parti’nin Siyasi Bürosu’nun yakın zamanda yayımlayıp siyasal partilerle örgütlere tanınması için çağrıda bulunduğu Siyasal Özgürlükler Bildirgesi’nde de bu özgürlüklerin koşulsuzluğunun altı çizildi. Niçin kayıtsız, koşulsuz özgürlük istiyoruz? Acaba “kayıtsız, koşulsuz” sadece tamamlayıcı bir ek midir? Özgürlüğün aşamalı, ağır adım gerçekleşme düşüncesiyle bulanan zihinlere göre böyle bir istek “aşırılık” değil midir? Kayıtsız, koşulsuz özgürlük kargaşaya yol açmaz mı? Değerleri, kutsallıkları, ahlakı ve benzer ölçüleri korumak için bazı sınırlamalar geliştirilmemeli mi? Bizim bu sorulara yanıtımız olumsuzdur. Kayıtsız, koşulsuz özgürlüğü maksimalist veya aşırı olmak için talep ediyor değiliz, böyle bir isteğimizin olmasının nedeni kayıtlı, koşullu özgürlüğün temelde özgürlük değil tutsaklık olmasıdır.
Özgürlüğü koşula bağlayan kişi özgürlüğü sınırlamıyor, yadsıyor. Bütün diktatörler insanlara özgürlüklük verirler, ancak bu özgürlüğün sınırı ve koşulu onların mutlak egemenliklerini zedelememesidir. Genelde bu mutlak egemenliği de ulusal güvenlik, toplumun çıkarı, düzen, asayiş vs. olarak adlandırırlar. Eski İran şahı komünistleri ve muhalif özgürlükçüleri bu bahanelerle tutuklatıyor idam sehpasına yollatıyordu. Şimdiki egemenlerse bu listeye İslam’ı ve İmam’ı aşağılamayı, dinden çıkmayı ve benzeri suçları da eklediler. İslam yurdunu koruma koşulunu özgürlüğe eklediğinizde İslam Cumhuriyeti diktatörlüğüne varırsınız. Bu koşulu 2 Hordad “reformistleri” de bütünüyle onaylıyorlar, insanlara vaad ettikleri İslami demokrasinin temeli de bu aynı İslami mukaddasıtı korumaktan başka birşey değildir. Bu kutsal koşulun ifadenizde, yazınızda, hatta kafanızda çiğnenmesi soluk alma özgürlüğünüzü dahi elinizden almaları için yeterlidir.
Genelde kadınların özgürlüğünden söz edildiğinde listenin başında yer alan temel koşullardan biri de ahlak, şeref ve namus olur. Kadın özgürlüğü ahlaksızlığa yol açar diyorlar. Bu koşula dayanarak toplumun yarısını genelde erkeklere tanınan en temel özgürlüklerden yoksun bırakıyorlar.
İslam Cumhuriyeti’nin, barbarlığından ve caniliğinden dolayı, kayıta bağlanması ve koşullanması yoluyla özgürlüğün yadsınmasının tipik bir örneği sayılamayacağı iddia edilebilir. İslam Cumhuriyeti özgürlüğe böyle bir yaklaşımın çıplak, rezil bir örneği olabilir ancak günümüz İranı’nın siyaset sahnesinde bile biricik örnek değildir. Örneğin Sağ muhalefetin de kendine özgü kutsallıkları bulunuyor. Toprak bütünlüğü, yurt, ulusal bayrak ve onur tahtından olmuş (monarşist) nasyonalizme göre hiçbir biçimde zedelenmemesi gereken mukaddasattan sayılıyor. Bunlar nasyonalist düşünceyle siyasetteki özgürlüğün sınırlarını belirliyor; bu kutsallıkları tehlikeye atan özgürlük kargaşadır, bunu isteyenler vatan hainidir, ulusal düzenin ve barışın düşmanıdır. Bu kutsallıklar tamponuna dayanarak, ister dinsel cinsinden olsun ister nasyonalist cinsinden, baskı kendini “koşullu özgürlük” olarak adlandırıyor.
Bu gibi koşullar, genelde, kargaşayı önlemek adıyla savunulur. Kayıtsız, koşulsuz özgürlük kargaşaya yol açan bir etmendir deniyor. Ne var ki gerçek bunun tam tersine gösteriyor. Kargaşaya yol açan etmen özgürlüğü kayıtlara ve koşullara bağlamaktır.
Çeşitli dinsel, ulusal vb. kutsallıklar arasındaki çekişmeler, bir partinin, topluluğun, ulusun veya dinin siyasal iktidarı bütünleştirmek ve kendi diktatörlüğünü kurmak gücünde olmadığı yerde kargaşaya ve toplumun yapısının dağılmasına yol açar. Her parti veya topluluk kendi kutsallıklarının bayrağını yükseltmeye girişir ve ötekini yok etmeye kalkışır. Böyle bir kargaşanın en yakın örneği Soğuk Savaş sonrasındaki Balkanlar deneyimidir. Hem Bosnalı kendi ulusunu özgürleştirmek istiyordu hem Hırvat, hem de eski Yugoslavya’da yaşayan yarım düzine kadar öteki etnik topluluk ve ulus. Hepsi, kendi özgün ulusal-etnik-dinsel kutsallıklarıyla ve bu kutsallıklara saldırılmadığı sürece “özgürlükçü”ydü. Bu da tüm bölgeyi ateşe veren yıkıcı, feci savaşın demokrat-perver gerekçelendirilişiydi.
Yuvoslavya deneyimi, onlarca öteki tarihsel deneyim gibi, kargaşayı önlemenin yolunun, özellikle ulusal, dinsel, etnik ve ırksal önyargıların güçlü olduğu toplumlarda, özgürlüğün sınırlanması ve koşullanması değil kayıtsız, koşulsuz siyasal ve medeni özgürlüklerin tanınması olduğunu gösterdi.
İnsan kişiliği ve onurunun korunması özgürlüğün gerçek temeli ve özüdür, her türden kayıt veya koşul evrensel insan kimliğini topluluk kimliğine, dinsel, ulusal, etnik, cinsel vb. kimliklere tabi kıldığından dolayı temelde özgürlükle çelişmektedir. Özgürlük evrensel insan kimliğinden başka bir şeye dayanamaz.
İlk kez İran Komünist-İşçi Partisi yayını Enternasyonal Haftegi’nin 21 Şubat 2003 tarihli, 147. sayısında Farsça yayımlandı.
Hamit Taqvai İKİP Merkez Komitesi Başkanı’dır.
Leave a reply