İdam Cezası Taamüden Adam Öldürmenin en İğrenç Biçimidir

MansurHikmet

Aşağıdaki metin ilk kez İran Siyaysi Tutsaklarını Koruma Örgütü’nün yayın organı Xavaran dergisinin 7. Sayısında (Güz 2000) “Niçin İdam Cezası? Mansur Hikmet’in İdam Cesasının Kaldırılmasına Bakışı” başlığıyla yayımlanmıştır. Bu yazı daha sonra İKİP yayın organı Haftegi’de (noç 27, 3 Kasım 2000) yeniden yayımlandı.

Xavaran’ın Girişi: Aşağıdaki metin Mansur Hikmeti’n dergimizin idam cezasıyla ilgili sorularına verdiği yanıtlardır. Bu metin aslında Bitmemiş Kitap için düşünülmüştü. Ancak kitap hazır olmadığından şimdilik Xavaran’da yayımlanması uygun bulundu. Yoğun çalışmalarına karşın bizim söyleşi isteğimizi kabul eden Mansur Hikmet’e teşekkürlerimizi sunaraız.

Xavaran: Kömünist-İşçi Partisi belgelerinde açıkça idam cezasının kaldırılmasının gerekliğinden söz etmiştir. Ancak siz hangi açıdan buna yaklaşıyor hangi uslamlamalarla idamın kaldırılmasına karşı çıkıyorsunuz?

Mansur Hikmet: İdam cezası cinayetin devletçe adıdır. Kişiler birbirlerini öldürürler, ama devletler kişileri “idama” çarptırılar. İdam cezasının kaldırılmasının istenmesiyle cinayet işlemenin yasaklanması aynı temele dayanır: Kişinin bir başkası tarafından önceden planlanmış, taamüden, bilinçli biçimde öldürülmesine karşı çıkmak. Bu cinayetin bir tarafında bir devletin veya siyasal bir erkin olması taamüden adam öldürme olayıyla karşı karşıya olduğumuz gerçeğini değiştirmez. İdam cesası taamüden adam öldürmenin en iğrenç, en çirkin biçimidir. Çünkü siyasal bir kurum, herkesin gözü önünde, önceden bildirerek, serin kanlıca, haklıymışcasına birini öldürmeye karar veriyor, olayın gününü, saatini ve mahallini de önceden bildiriyor.

Xavaran: İdam cezası kaldırıldığında cinayet işleyenler nasıl cezalandırılacak?

Mansur Hikmet: Bu iyi bir soru. İdam cezasının kaldırılmasıyla işin başında, hiç bir zaman cinayetten hüküm giymemiş büyük bir katilin, devletin önü kesilmiş olur. Sizin sorunuz idam cezasının katilleri cezalandırmak için ortaya çıkartıldığı yanılsamasına yol açıyor. Sanki yasa koyucular uzun tartışmalar, derin düşünceler sonunda cinayet suçuna idamı uygun bulmuşlar yanılsamasına yol açıyor. Oysa idam cezasının toplumdaki katil olgusuyla bir ilişkisi yok. Yurttaşlar karşısında bugünkü devletlerin hakları ve güçleri dünkü devletlerin hakları ve güçlerinin bir uzantısıdır. Ağa Muhammed Kaçar bir kentin tüm yurttaşlarının gözlerini oyarken kimseyi bir suçtan dolayı cezalandırıyor değil. Amerika’da at hırsızını astıklarında veya kaçak askeri kurşuna dizdiklerinde kimseyi, sözcüğün hukuksal anlamında cezalandırıyor değiller. Açıkça insanları yerlerine oturtuyorlar, onları kurallara uymaya, boyun eğmeye zorluyorlar. Korkutuyorlar, hükm ediyorlar. Günümüz dünyasında bile idam yalnızca cinayetin cezası değildir, evlilik dışı cinsel ilişkinin, stokçuluğun, kömünist olmanın, muhalif partiler kurmanın, tanrı, peygember, imamla alay etmenin, eşcinselliğin vs.nin de cezasıdır. Yurttaşları öldürmek, yönetilen toplumların başlangıcından bu yana kişileri teslim almanın temel yollarından biri olmuştur. İdam cezasının tarihi ceza hukukunun suç ve ceza ile ilgili tartışmalarında değil sınıfsal tahakkümün ve devletin tarihi içinde yeralmaktadır. Bugün de devletler yurttaşlarını öldürüyorlar, bunu önlemek gerek.

İdam cezası olmazsa katilleri ne yapmalı diye soruyorsunuz. Katili öldürmek cinayeti yinelemek olur. Biz bu iş kesinlikle yapılmamalı diyoruz. Ne yapılabilir sorusunun yanıtıysa toplumun hukuk felsefesine bağlı bir şey. Mevcut düzende katiller hapiste tutulabilir. İdeal bir toplumdaysa belki kişiler katilin eylemlerinin yinelenmesinden başka yollarla korunabilir. Özgürlüğünü elinden almaksızın ona eyleminin çirkinliği anlatılabilir. İdeal bir toplumda belki de cinayetin gerçekleşmemesi sağlanabilir.

Xavaran: İran Kömünist-İşçi Partisi çatışmalarda tutsak düşecek Muhafızlar ve işkencecilerle, elleri insanların kanına bulanmış olduğu kanıtlandığında, ne yapacak?

Mansur Hikmet: Bizim tasarladığımız yasalarda idam ve ömür boyu hapis söz konusu değildir. Doğal olarak bu insanlar üzerinde çalışmalı, belki bir gün topluma geri dönüp insanların onları bağışlamalarını sağlayacak şeyler yapabilirler.

Xavaran: Katil idam edilmediğinde maktul ailesi konusunda adalet nasıl sağlanacaktır?

Mansur Hikmet: Maktul ailesinin kanın sahibi olduğu, adaletin toplumun maktul ailesine olan borcu olduğu anlayışı geri kalmış ve aşiretsel bir kavrayıştır. Maktul ailesinin acısı inkar edilemezdir. Ancak idam birilerinin acısını dindirmek için doğruysa benzer bahaneler ve duygularla cinayet niçin doğru olmasın? Başkası tarafından küçük düşürülmüş, yıkılmış, yerinden yurdundan olmuş, uyuşturucu bağımlısı olmuş, iflas etmiş, berduş olmuş biri içindeki bu acı duyguyu dindirmek için ötekiyi öldürebilir mi? Devlet, kişlilerin öçlerini almak üzere başvuruda bulundukları yasal bir katil mi? Adalet aşiret düzeninin öç kavramının yerini almış bir kavram mı? Adalet kavramı konusunda başka bir fırsatta daha ayrıntılı konuşmak gerek. Bu kavram sanıldığı kadar nesnel veya sınıflarüstü değildir.

Xavaran: İdam cezasının kaldırılmasıyla toplumda cinayet sayısı artmaz mı?

Mansur Hikmet: Hayır. Tam tersine. Önce de söylediğim gibi başta devlet cinayetlerinin uzun uzadıya bir serisi önlenmiş olur. ABD devletiyle yargısı ülkenin en çalışkan profesyonel katilidir. İdam cezasının kaldırılması 150 seri katilin birden tutklanması gibidir! İkinci, yasal olarak kişileri öldürmeyi serbest bırakan bir toplum bunun yurttaşlar tarafından yinelenmesinin önünü kesemez. İdam cezasının kaldırılması, insan yaşamının değerli olduğunu bildirmek toplum içindeki cinayet kültürüyle mücadele etmenin ilk adımıdır. Resmi veriler bile idamın olmadığı Hollanda, İngiltere ve İskandinav ülkelerinde nüfusa oranla cinayet sayısının ABD’den çok daha düşük olduğunu göstermekte.

Xavaran: Sizce canileri hangi erekle cezalandırmak gerek?

Mansur Hikmet: Aslında ceza sözcüğünün insanca bir yargı düzeni için uygun olup olmadığını bilmiyorum. Bence, cinayeti önlemek, toplumsal, ekonomik ve kültürel temellerini yok etme tartışmaları bir yana toplum, kendini suçun işlenmesine karşı, asgari şiddeti uygulayarak, suçluların olağan yaşamlarını sürdürme olanaklarını asgari biçimde ellerinden alarak, korumalıdır. Ayrıca bu kişilerin kendilerini dönüştürmelerine yardımcı olmalıdır. Bence öç ve ibret duygularına dayalı bütün cezalar kaldırılmalıdır. Toplumun şiddet olaylarına karşı doğal afetlere karşı davrandığı, kurbanların yardımlarına koştuğu, sonraki olayları önlemeye calıştığı veya hasarı en aza indirmeye çabaladığı biçimde davranacak bir noktaya ulaşmamız gerekli, kimseyi kurbanlık olarak volkana atmaksızın veya denizleri kırbaçlamaksızın.

Xavaran: İdam cezasının kaldırılmasının nedenlerinden biri de insan özüne ve insan yaşamına değer vermekten geçiyorsa eylemlerinde suçsuz insanların öldüğü siyasi tutsakların özgürlüğünü istemek nasıl gerçekleştirilmelidir? Otobüse veya başka bir yere bomba yerleştirerek bir veya bir kaç kişinin ölümüne neden olan bir devrimciye ne yapmalı? Onun özgürlüğünü istemeli mi?

Mansur Hikmet: Ben insanların kullandığı otobüse veya uçağa bomba yerleştiren kişiye devrimci diyemem. Ne yazık ki bir dönemde bu yöntem kimi özgürlükçü hareket tarafından icat edildi, daha sonra ise gerici hareketler tarafından siyaset kisvesi altında insan öldürme sanatı düzeyine yükseltildi. Bu konuda benim tümel bir formülüm yok. Savaş halinde oldukları devlete bağlıdır. O ülkenin yargı düzenlemeleri ve hukuksal meşruiyetine bağlıdır. Bu olayın gerçekleşme durumuna bağlıdır. Bence askeri olmayan hedeflere saldıran bombacıların dosyaları siyasal bir dosya değildir. Hafifletici siyasal nedenler sunulabilir, hatta işleme konuşabilir ancak dosyanın kendisi siyasal bir dosya değildir. Ancak bir noktayı anımsatmam gerek. Sivillere bombalarla saldıran kişiler tutklanıp yargılanacaksa seri başını birkaç Batılı başbakan, başkan ve yüzlerce Amerikalı ve Avrupalı bürokrat, general oluşturmalıdır. Ben Oklahama’da o büyük cinayeti işleyen Timothy McY ile Bağdat’ta insanların sığınaklarını, evlerini, okullarını bombalayıp onca insanı öldürenler arasında bir fark görmüyorum.

Xavaran: Yanıt olumsuzsa kim yargılayacaktır bu kişiyi öyleyse?

Mansur Hikmet: Hukuksal açıdan meşruiyeti olan güç. Zorba yönetimler, tanım gereği, meşru değllerdir. Bence General Schwarztkopf’ları, Bin Ladin’leri yargılamak için bu burjuva dünyada bile kabul edilebilir mahkemeler bulunur.

Xavaran: Yanıt olumluysa siz siyasal tutsağı nasıl tanımlıyorsunuz?

Mansur Hikmet: Bence bu konuyla ilişkili olan iki kategori bulunmaktadır: Siyasal tutsak ve savaş tutsağı. Siyasal tutsak ilgili devlete karşı geldiği için tutsak edilmiş olan kişidir. Siyasal tutsak, tanımı gereği özgür bırakılmalıdır. Yargılama olmamalı. Bir devlete karşı gelmiş kişi zaten kesinlikle tutklanmamalıdır. Savaş tutsağı da bir suç işlemiş değildir, dolayısıyla özgürlüğü dahil sivil haklarından yoksun bırakılmamalıdır. Bu yalnızca devletler arasında bir konu değildir. Bence devletlere savaş açmış ve askeri operasyonlarda tutsak düşen militanlar da savaş tutsaklarının haklarına sahip olmaları gerek. Varolan yasalar temelden bu tutsakların lehine değişmelidir. Bence kişiyi tutsak etmek ve olağan yaşamından alıkoymak kesinlikle yasaklanmalıdır. Ancak savaşın bitimine veya kişinin savaşa yeniden katılacağından vazgeçmesinden emin olunana kadar onun yeniden ordusuna katılmasını önleyecek yasalar olabilir. Bir de savaş cinayeti (suçu) diye bir kategori vardır. Bu kategori yeniden, kendi başına, tanımlanmalıdır ve bir gücün sivilleri ve onalrın yaşamsal ve gönenç olanaklarını hedef aldığı bütün durumları kapsamalıdır. Son yıllarda Batılı devlet ordularının ve yerel orduların Irak ve Yugoslavya gibi birçok ülkedeki geniş kapsamlı savaş cinayetlerine tanık oldukç. Birçok savaş suçlusu günümüzde çeşitli ulus ve halkın ulusal önderleri ve kahramanları, yurtsever evlatları olarak ortalıkta dolaşmaktalar, bunların yargılanmalrına tanık olmamız gerek.

Xavaran: Köktenci Müslümanların kendi muhaliflerini ve kendileri gibi düşünmeyenleri fizik olarak ortadan kaldırmaya ve öldürmeye güçlü eğlimlerini neye bağlıyorsunuz?

Mansur Hikmet: Kişinin önce cinayete işlemeye eğilim gösterip sonra köktenci dinci olduğu yoksa önce köktenci dinci olup sonradan şeriat nurunun hükmüyle adam öldürmeye başladığı konusu benim derinlemesine üzerine düşünebildiğim araçlardan yoksun olduğum bir alandır. Ancak sizin bu tümcenizde zaten tümel bir yanıtın bulunduğu kanısındayım.

Leave a reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *